"Muhammed Saîd, ulemâ-i râsihînden, derin âlimlerin önde gelenlerindendir. Allahü teâlânın halîlidir (dostudur). O'nun rahmet hazînesidir. Yarın kıyâmet günü rahmet hazînelerinin taksimi ona verilir. Şefâat makâmından büyük payı vardır."
Hâce Muhammed Saîd'in, makam, kerâmet ve hârikulâde hâlleri sayılamayacak kadar çoktur. Kalblerden geçenleri bilmede, kabir hâllerini keşifte ayrı bir husûsiyeti vardı. Bir mesele hakkında bir şey söylese, Allahü teâlâ onun hatırı için o işi söylediği gibi yaratırdı. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğullarına yazdığı bir mektup şöyledir:
Allahü teâlâya hamd olsun. Resûlüne salât ve selâm olsun. Kıymetli oğullarım! Siz ne kadar, bizim sohbetimizi istiyorsanız, ben de o kadar sizi görmek, sizinle konuşmak istiyorum. Fakat ne yapalım ki, bütün arzular ele geçmiyor. Mısra:
"Rüzgâr, ekseriya geminin istemediği taraftan eser."
Bu asker arasında, isteksiz ve rağbetsiz kalmamda, büyük faydalar görüyorum. Burada bir saat kalmayı, başka yerlerde birçok saatler kalmaktan daha iyi buluyorum. Burada öyle şeyler ele geçiyor ki, başka yerlerde bunun zerresine kavuşacağımı zannetmiyorum. Buranın mârifetlerinin yüksekliği başka, hâlleri ve makamları ayrıdır. Sultânın buradan ayrılmama mâni olmasında, yüksek bir kemâl kapısı ve hakîkî sâhibimiz olan Allahü teâlânın rızâsını buluyorum. Kendi saâdetimi bu hapiste düşünüyorum. Bilhassa bu karışık günlerde, acâib muâmeleler ve bu tefrika ve fitne zamanlarında çok garip güzellikler görüyorum. Fakat bu şaşılacak yeni ve tâze nîmetlerin günden güne akıp gelmesi karşısında oğullarımı düşünüyorum. Onlardan uzak kaldığım, onların yanında olamadığım için kalbim yanıyor, ciğerim kavruluyor. Benim istememin, sizin isteğinizden daha fazla olduğunu zannederim. Meşhûr sözdür ki: "Babanın oğlunu istediği kadar oğul babayı istemez."
Her ne kadar asâlet ve füru olmak, bunun aksi ise de bu böyledir...