"Ey Abdül'âl! Dünyâ sevgisinden sakın. Zîrâ sirke saf balı bozduğu gibi dünyâ sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyurmakla himâye, garipleri zayıfları ikrâm ile korumak âdetin olsun. Bu işlerin Allahü teâlâ katında kaybolmaz.
Ey Abdül'âl! Zikre, Allahü teâlâyı anıp, hatırlamaya devâm et. Bir an bile Allahü teâlâdan gâfil olma, O'nu unutma. Gece kıldığın bir rekat namaz, gündüz kıldığın bin rekattan daha üstündür. Allahü teâlâyı zikretmek kalp ile olur, sâdece dil ile olmaz. Allahü teâlâyı hâzır bir kalp ile an! Allahü teâlâdan gâfil olmaktan sakın! Çünkü, bu gaflet kalbi katılaştırır. Sabır, Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermektir. O'nun hükmüne rızâ göstermek ve emrine teslim olmak demek, nîmete kavuştuğunda sevinip ferahlık duyduğu gibi, musîbet ve sıkıntı geldiğinde de aynı sevinç ve ferahlığı duyabilmek demektir. Nitekim Allahü teâlâ, Bekara sûresinin 155. âyet-i kerîmesinde meâlen, Peygamber efendimize hitâben;
"(Ey habîbim! Musîbet ve ezâya) sabredenlere (lütûf ve ihsânlarımı) müjdele!" buyuruyor. Zühd sâhibi olmak, dünyâya düşkün olmamak demek; dünyevî arzu ve istekleri terk etmek sûretiyle, nefse muhâlefet etmek demektir. Harama düşmek korkusundan dolayı, yetmiş tâne helâli terk etmektir. Tefekkür etmenin hakîkati, Allahü tealânın yarattıkları hakkında düşünmek, fakat Allahü teâlânın zâtı hakkında düşünmemektir.
Ey Abdül'âl! Allahü teâlânın kullarından birine bir musîbet gelse, bunun için sakın sevinme! Gıybet ve dedikodu yapma! İnsanlar arasında söz taşıma! Sana eziyet vereni, zulmedeni affet! Kötülük yapana iyilik et! Sana vermeyene ver.
Ey Abdül'âl! Dervişliğin, talebeliğin şartları; kötü iş ve sözlerden sakınmak, harama bakmamak, iffetli olmak, her zaman Allah korkusuna sâhib olmak, Allahü teâlânın emirlerine uygun yaşamak, Allahü tealâyı hiç unutmamak, âhirette başa gelecekleri düşünerek hep uyanık ve dikkatli olmaktır.