Çok kerâmetleri görüldü. Onun en büyük kerâmeti uyanık hâlde iken de Resûlullah efendimizi görmesi ve O'ndan şifâhen salevât-ı şerîfeleri öğrenmesiydi. Kendisi şöyle anlatır: Bir defâsında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizi gördüm. Yanında Hızır aleyhisselâm da vardı. Peygamber efendimiz Hızır aleyhisselâma, bana Şâziliyye yolunun dersini (edebini) öğretmesini emrettiler. O da bana Resûlullah'ın huzûrunda nasıl olunacağını öğrettiler. Daha sonra Peygamber efendimiz, Hızır aleyhisselâma sevâbı daha çok olan zikir, salevât ve istigfârları öğretmesini buyurdu. O zaman Hızır aleyhisselâm; "Onlar hangileridir yâ Resûlallah?" diye suâl etti. Peygamber efendimiz; "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah fî külli lemhatin ve nefesin adede mâ vese'ahü ilmüllah..." diye üç defâ, sonra da; "Külillâhümme innî es'elüke bi nûr-i vechillah-il-azîm." Sonra da; "Estagfirullah el-azîm el-kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm Gaffâr-üz-zünûb. Yâ zel-celâli vel-ikrâm" diye buyurdular. Sonra da Peygamber efendimiz bana; "Ey Ahmed! Yerin ve göğün hazînelerini sana verdim. O da bu zikir, salevât ve istigfârdır" buyurdular. Çok iltifât ve teveccühlere mazhar oldum.
Ahmed bin İdrîs hazretler, bir kısım talebelerine bir yere gitmelerini emretti. İçlerinden birini de, sünnet üzere, emîr, başkan yaptı. Onlar da yola çıktılar. Cidde'ye yaklaştıklarında azıksız ve parasız kaldılar. Onların emîri gece rüyâsında Ahmed bin İdrîs'i gördü. Ahmed bin İdrîs kendisine bir mektup verip; "Bunu al, Allahü teâlânın izniyle yoluna devâm et!" buyurdu. O da alıp cebine koydu. Sabahleyin emîr olan kişi rüyâsını hatırlayıp arkadaşlarına anlattı. Elini de cebine soktu. Oradan bir mektup çıkardı. Mektubun üzerinde zorluk ve sıkıntı zamanlarında okunup da faydası görülen "Rabbi yessir velâ tüassir Rabbi temmim bilhayr. Yâ Kerîm" duâsı yazılıydı. Hepsi buna çok sevindiler. Sonra okuyup yollarına devâm ettiler. Hiçbir sıkıntı görmeyip arzu ettikleri her şeye kavuştular.