Seyyid İbrâhim Halvetî
İslâmiyyetin bir sûreti, yani dış görünüşü, bir de hakikati, yani aslı, özü vardır. İslâmiyyetin sûreti, Allahü teâlâya ve Onun Resûlüne ve bu Resûlün Ondan getirdiği bilgilere inanmak ve İslâmiyyetin ahkâmına uymaktır. İnsanın nefs-i emmâresi imân etmez ve İslâmiyyetin sûretine uymak istemez. Onun yaratılışı böyledir. Bundan dolayı İslâmiyyetin sûretine uyanların imânı, imânın sûretidir. Yani, görünüşte imândır. Namâzları, oruçları ve bütün ibâdetleri, ibâdetlerin sûretidir. Yani, hep görünüşte ibâdettirler. Çünkü, insan deyince, insanın nefsi anlaşılır. Herkes (Ben) deyince nefsini bildirmektedir. İnsan ibâdet yaparken, nefsi küfür hâlindedir. Yaptıklarının yerinde bir iş olduğunu inkâr etmektedir. Böyle bir insanın imânı ve ibâdetleri, hakiki ve doğru olabilir mi? Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için imânın ve ibâdetlerin sûretlerini, görünüşlerini, hakiki olarak, doğru olarak kabûl buyuruyor. Böyle kullarını Cennete koyacağını söz veriyor, müjdeliyor... Allahü teâlâ, sonsuz ihsân sâhibi olduğu için, yalnız kalbin tasdik etmesini, inanmasını imân olarak kabûl buyurmuştur. Nefsin iz'ân etmesini, inanmasını istememiştir.
Böyle olmakla berâber Cennetin de hem sûreti, hem de hakikati vardır. Dünyâda İslâmiyyetin yalnız sûretine kavuşanlar, Cennetin de yalnız sûretine kavuşacaklar, yalnız onun zevkini, tadını alacaklardır.
SÛRET VE HAKİKAT!..
Dünyâda İslâmiyyetin hakikatine kavuşanlar, Cennetin de hakikatine kavuşacaklardır. Cennetin yalnız sûretine ve yalnız hakikatine kavuşanlar, aynı ni'metlerden meselâ aynı meyvesinden yedikleri hâlde, başka başka lezzet duyacaklardır. Resûlullahın zevceleri, mü'minlerin anneleri olup, Cennette Resûlullahın yanında bulunacaklar, aynı meyveyi yiyecekler ise de, başka başka tad alacaklardır. Duydukları lezzet, hep aynı olsa idi, mü'minlerin annelerinin, bütün insanlardan dahâ üstün olmaları lâzım gelirdi "aleyhinnessalâtü vesselâm ve rıdvânullahi teâlâ aleyhinne"...