Siraceddin Şirvânî Hazretleri
"Kıymetli oğlum! Mubâhların fazlasından sakınmalısın. Mubâhları, lüzûmu kadar kullanmalısın. Bunları da, Allahü teâlâya kulluk etmek niyeti ile yapmalısın. Meselâ, bir şey yerken, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmek için kuvvetlenmeye, giyinirken avret yerini örtmeye ve soğuktan, sıcaktan korunmaya niyet etmeli ve her mubâh için [ve ders çalışırken böyle] gerekli niyetler yapmalıdır. Büyüklerimiz azimet ile hareket etmiş, ruhsattan elden geldiği kadar kaçınmıştır. Mubâhları, zarûret miktârı kullanmak da azimettir. Bu devlet, bu nimet ele geçmezse, mubâhlardan dışarı çıkmamalı, haram ve şüphelilere taşmamalıdır. Allahü teâlâ kullarına çok merhamet ve ikrâm ederek, mubâh olan şeylerle zevklenmeye izin vermiştir. Pekçok şeyleri mubâh etmiştir. Helâl olan bu sayısız zevkleri, lezzetleri bırakıp da, haram edilen birkaç zevke sapmak, Allahü teâlâya karşı, ne kadar edebsizlik olur. Hem de, haram ettiği lezzetleri, daha fazlası ile mubâhlarda da yaratmıştır...Helâl olan çeşit çeşit nimetlerin zevkleri bir yana, insanın işinden, Rabbinin râzı olmasından daha büyük zevk olur mu? Bir kimsenin işini, efendisinin beğenmemesinden daha büyük cefâ, sıkıntı olur mu? Cennette Allahü teâlânın râzı olması, Cennet nimetlerinin hepsinden daha tatlıdır. Cehennemdekilerden Allahü teâlânın râzı olmaması, Cehennem azâblarından daha acıdır...
"BİZ, BAŞIBOŞ DEĞİLİZ!"
Biz kuluz. Sahibimizin emrindeyiz. Başıboş değiliz. Her istediğimizi yapmaya serbest değiliz. İyi düşünelim! Uzağı gören akıl sahibi olalım! Kıyâmet günü utanmaktan, pişman olmaktan başka, ele bir şey geçmez. Gençlik çağı, kazanç zamanıdır. Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz. İhtiyârlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, hâlsizlik zamanında, yarar iş yapılamaz..."