Dargın olana, üç günden önce gidip barışmak, daha iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün müsâade edilmiştir. Daha sonra günah başlar ve gün geçtikçe artar. Günahın artması, barışıncaya kadar devam eder. Hadis-i şerifte, (Sana darılana git, barış! Zulüm yapanı affet. Kötülük yapana iyilik et!) buyuruldu.
(Esselâmü aleyküm) diyene on sevap verilir. (Esselâmü aleyküm ve rahmetullah) diyene yirmi sevap verilir. (Esselâmü aleyküm ve rahmetullah ve berekâtüh) diyene otuz sevap verilir. Cevap vermekte de böyledir.
Üç günden fazla dargın duran kimse, şefaat olunmazsa, affolunmazsa, Cehennemde azap görecektir. Günah işleyene, ona nasihat olmak niyeti ile hicr eylemek, câizdir, hattâ müstehabdır. Allahü teâlâ için darılmak olur. Hadis-i şerifte, (Amellerin, ibâdetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillâh ve buğd-i fillâhdır) buyuruldu. Hubb-i fillâh, Allahü teâlâ için sevmek demektir. Buğd-i fillâh, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak demektir.
Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma sordu: Benim için ne yaptın? dedi. Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, ismini çok zikreyledim, deyince, Allahü teâlâ, namaz, sana burhandır. Kötü iş yapmaktan korur. Oruç, kalkandır. Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana rahatlık verir. Zikir, mahşerde karanlıktan kurtarır, ışık verir. Benim için ne yaptın? buyurdu. Yâ Rabbî! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir, diye yalvarınca, Yâ Mûsâ! Dostlarımı sevdin mi? Düşmanlarımdan kesildin mi? buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdetin, hubb-i fillâh ve buğd-i fillâh olduğunu anladı.
Günah işleyeni, kabahat yapanı uzun zaman hicr eylemek câizdir. Ahmed bin Hanbel'in haramdan geldiği bilinen hediyeyi kabûl ettikleri için amcasını ve oğullarını hicr eylediği meşhûrdur. Resûlullah, Tebük gazâsına gelemeyen üç kişiyi ve zevcelerini hicr eylemiştir.