Zâtürrikâ Gazvesi Ve Bir Eşkıyanın Sonu!..
"Salât-ı havf" kıldılar...Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bir müddet burada bekledi. Öğle vakti girince de müşriklerin saldırısından duydukları endişe sebebiyle "salât-ı havf", yani korku halinde namaz kıldılar. (En tehlikeli anlarda bile Resûl-i Kibriyânın cemaatle namazlarını edâ edişi, cemaatle namazın ne derece büyük bir ehemmiyete haiz olduğunu gösteriyor.)
Zâtürrikâ Gazvesinden sonra, bir eşkıyâ ata binmiş ve bir deveyi de yularından çekiyordu. O hâliyle Resûlullah Efendimizin huzûruna geldi ve şöyle sordu:
-Atımın karnında ne vardır? Resûlullah Efendimiz;
-Gaybı Allahü teâlâdan başkası bilmez, buyurdu.
-Yağmur ne zemân yağacak? dedi. Resûlullah Efendimiz;
-O öyle bir iştir ki, ne zaman yağacağını Allahü teâlâ bilir, buyurdu. Adam sormağa devâm edip;
-Yârın ne olacak, dedi. Resûlullah Efendimiz;
-Bana ma'lûm değildir, diye cevâb verdi. Sonra Allahü teâlâ, meâl-i şerifi, (Kıyâmet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allahın katındadır. Yağmuru "dilediği zaman, dilediği yere, dilediği miktar" O yağdırır. Rahimlerde olanı o bilir. Hiç kimse yârın ne kazanacağını bilmez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz Allahü teala, her şeyi bilendir, her şeyden haberdârdır) olan âyet-i kerimeyi gönderdi.
"Senin yüzünde yara çıkacak!"
Sonra o kimse;
-Yâ Muhammed! Bana şu devem senin Rabbinden dahâ sevimlidir, dedi! Resûlullah Efendimiz de ona;
-Rabbim cânımdan dahâ sevimli, nefsimden ve âile ferdlerimden dahâ azizdir! buyurdu. Sonra secdeye kapandı. Secdeden doğrulup o adama;
-Rabbim bana haber verdi ki, senin yüzünün bir tarafında yara çıkacak! Yüzünün eti ve derisi çürüyüp dökülecek ve sonra öleceksin, buyurdu.
Kısa bir müddet sonra o kimsenin yüzünde bir yara çıktı. O yaradan öyle pis kokular yayılıyordu ki, halk nefret ederek yanından kaçışıyorlardı. O şahıs "Muhammed'in söylediği doğru çıktı" diyordu. Sonunda o perişan hâliyle ölüp gitti...