Ebülfeth Şihristânî

Ebülfeth Şihristânî hazretleri, fıkıh ve kelâm âlimidir. 479 [m. 1086] senesinde Horâsân’da dünyaya geldi, 548 [m. 1154]’de Bağdâd’da vefât etti. Yetmişüç İslâm fırkasını geniş anlatan “Milel-nihal” kitabında buyuruyor ki: 

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Benî-İsrâîl, yetmişbir fırkaya ayrılmıştı. Nasârâ da yetmişiki fırkaya ayrılmıştı. Yetmişbiri Cehenneme gitmiştir. Bir zaman sonra, benim ümmetim de yetmişüç kısma ayrılır. Bunlardan yetmişikisi Cehenneme gidip, yalnız bir fırkası kurtulur.” Eshâb-ı Kirâm, bu bir fırkanın kimler olduğunu sorduklarında, Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Cehennemden kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın yolunda olan Ehl-i sünnet ve cemâattir” buyurdu. 

“Helak olan fırkalar; Resûlullah efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın i’tikâdı üzere olmayanlardır. Bunlardan itikâdı küfre varanlar, Cehennemde diğer kâfirler gibi devamlı kalıcıdırlar. Bu sapık fırkalardan itikâdı küfre varmayanlar, diğer günahkârlar gibi Cehennemde yanarlar, fakat devamlı kalıcı değildirler.” 

“Halk arasında olan ilk şüphe, şeytanın ortaya koyduğu şüphedir. Bu şüphe, insanlardan bazılarına sirayet etti. Bu şüpheler, Ehl-i bid’at ve dalâlet için yol oldu.” 

“Rivâyet olundu ki: Şeytan, Âdem aleyhisselâma secde ile emr olunup, o bundan imtina ettikten sonra, melekler ile onun arasında bir konuşma oldu. O zaman Allahü teâlâ vahy edip buyurdu ki: “Ona (şeytana) deyiniz ki, ben bütün yaratılmışların Rabbiyim. Sen, Rabbine teslim olmuş değilsin. Eğer sâdık olsaydın, Rabbine karşı gelmez, niçin, neden demezdin. Benden başka ilâh yoktur. Yaptıklarımdan suâl olunmam. Fakat yaratılmışlar (mahlûkât) suâl olunurlar.” 

“İnsanoğlu arasındaki her şüphe, şeytân-i racîmin vesvesesindendir. Bütün şüpheler ondan çıktı. Ehl-i bid’at ve dalâlet onun yolunda yürüdüler. Bu ümmetin bütün şüpheleri de, Resûlullahın zamanındaki münâfıkların şüphelerinden meydana geldi. Zîrâ , Resûlullah efendimizin emir ve nehyinde hükmüne râzı olmazlardı. Suâl sorulmaması istenen husûslardan sorarlar, fitne çıkarırlardı. Münâfıkların hâlleri, Kur’ân-ı kerîmde, hadîs-i şerîflerde ve siyer kitaplarında uzun ve açık zikredilmiştir.” 

“Din; tâat ve inkiyâd (bağlılık) manâsınadır. Allahü teâlâ, Âl-i İmrân sûresinin 18. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Muhakkak, Allah indinde makbûl din İslâmdır) buyurdu. Din, ceza manâsına gelir. Din, hesâb manâsına gelir. Mütedeyyin; itaat eden Müslüman kişi olup, hesaba ve cezaya boyun eğendir.” 

Toplam Görüntülenme: 866

Yayın tarihi: Pazartesi, 15 Ekim 2012

Bunları okudunuz mu?