Şa­fiî Fı­kıh â­li­mi E­bül­-abbâs­-ı Vâ­sıtî

Şa­fiî Fı­kıh â­li­mi E­bül­-abbâs­-ı Vâ­sıtî
İLİM İÇİN YOL­LA­RA DÜŞ­TÜ...
İlim öğ­ren­mek için çok se­ya­hat­ler yap­tı. Vâ­sıt, Bağ­dad, İs­fe­han, Dı­meşk (Şam) ve baş­ka yer­ler­de meş­hûr âlim­le­rin soh­bet­le­rin­de bu­lun­du. Mek­ke ve Me­di­ne'de uzun za­man kal­dı. Çe­şit­li yer­ler­de bu­lun­du. Şam'a gel­di­ğin­de, ilim öğ­ren­mek is­te­yen­ler, hat­tâ ilim sâ­hi­bi âlim­ler bi­le soh­be­ti­ne koş­tu. Zâ­hi­riy­ye, Nâ­sı­riy­ye ve Ne­ci­biy­ye med­re­se­le­rin­de ders ver­di. Şam'ın en bü­yük ve en meş­hûr câ­mi­si olan Eme­viy­ye Câ­mi­i'nde ha­tib­lik yap­tı. Bir za­man son­ra ora­dan ay­rı­la­rak Şam kâ­fi­le­si ile bir­lik­te hac­ca git­ti. Ki­tap­la­rı pek faz­la ol­du­ğun­dan, ya­nın­da gö­tü­re­me­di ve bi­ri­ne emâ­net et­ti. Hac­cı­nı yap­tık­tan son­ra Irak kâ­fi­le­si ile, Irak'a do­ğum ye­ri olan Vâ­sıt'a dön­dü. Ve­fât edin­ce­ye ka­dar ora­da kal­dı... Vâ­sıt'a gel­di­ğin­de ken­di­si­ne de­di­ler ki: "Ön­ce­le­ri Mek­ke ve Me­di­ne'de bu­lu­nu­yor­du­nuz. Son­ra Şam'a gel­di­niz. Da­ha son­ra hac­ca git­ti­niz. Hac­dan son­ra da Vâ­sıt'a gel­di­niz. O mu­kad­des yer­le­ri na­sıl terk et­ti­niz?" Bun­la­ra şöy­le ce­vap ver­di: "Rü­yâm­da Re­sû­lul­lah (sal­lal­la­hü aley­hi ve sel­lem) efen­di­mi­zi gör­düm. Ba­na (Vâ­sıt'a git! Ora­da ve­fât eder­sin ve ba­ba­nın ya­nı­na def­no­lu­nur­sun) bu­yur­du."
Ebü'l-Ab­bâs-ı Vâ­sı­ti haz­ret­le­ri­nin kıy­met­li na­si­hat­le­ri var­dır. Bu­yur­du ki:
"Te­vek­kül, bir şe­yin ol­ma­sı ile, ol­ma­ma­sı ara­sın­da fark gö­zet­me­mek­tir."
"Dün­ya ve ahi­ret­te iyi­lik, sa­bır ile ele ge­çer."
"Fü­tüv­vet, nef­si­ni aşa­ğı tu­tup, Müs­lü­man­la­ra hür­me­ti bü­yük bil­mek­tir."
"Ken­di­ne lâ­zım olan ilim­le­ri öğ­ren­me­li ve bu ilim­ler­le amel et­me­yi de ih­mal et­me­me­li­dir."
"Sâ­lih­ler­le soh­bet­te be­ra­ber olup, on­lar­la soh­bet edi­niz. On­lar, dün­yâ ha­zi­ne­le­ri­dir. On­lar­la be­ra­ber ol­mak, ebe­di sa­âde­tin anah­ta­rı­dır."

"SE­FE­RE ÇIK­MAK İS­Tİ­YO­RUZ..."
Bu mü­ba­rek zat bir gün ta­le­be­le­ri­ni top­la­yıp; "Hak­la­rı­nı­zı he­lâl edi­niz! Se­fe­re çık­mak is­ti­yo­ruz" de­di. Ta­le­be­ler hay­ret edip, baş­la­rı­nı ön­le­ri­ne eğ­di­ler. Bu­nun üze­ri­ne bu­yur­du ki: "Sa­lı gü­nü Şi­râz'a git­mek üze­re yo­la çık­mak is­ti­yo­rum. Ama zan­ne­di­yo­rum ki, o gün Şi­râz'a de­ğil âhi­ret yol­cu­lu­ğu var..." Ha­ki­ka­ten de de­di­ği gün ve­fât et­ti.

El Helâl Kârda, Gönül Ise Hakîkî Yârdadır

Vehbi Tülek

Gelen Belalara Sabırlı Hatta Şükredici Olmalı

Vehbi Tülek

Kişiyle Alay Etmenin Sonu Pişmanlıktır

Vehbi Tülek

İnsanlarla Uğraşmakta Hayır Ve Fayda Yoktur

Vehbi Tülek

Ey Mahmûd! Uzat Elini Seni Yukarı Çekeyim

Vehbi Tülek