şar­kın Hâ­fı­zı Ha­tîb-i Bağ­da­dî

şar­kın Hâ­fı­zı Ha­tîb-i Bağ­da­dî
KUR'ÂN-I KE­RέMİ BİR
GÜN­DE OKUR­DU!..
Ha­tib-i Bağ­da­di, Çok âlim­den ilim öğ­ren­di. Fı­kıh il­mi­ni, Me­hâ­mi­li'den ve Ka­dı Ebû Tay­yib'den al­dı. Ha­dis il­min­de çok bil­gi sa­hi­bi ol­du. Bu il­min bü­tün kol­la­rın­da mü­te­has­sıs ol­du. Çok kıy­met­li ki­tap­lar yaz­dı. Ona "Şar­kın Hâ­fı­zı" de­ni­lir­di. "İs­ti­âb" ki­ta­bı­nın sa­hi­bi Ebû Ömer Yû­suf bin Ab­dil­berr için de "Gar­bın Hâ­fı­zı" de­ni­yor­du...
Kur'ân-ı ke­ri­min ta­mâ­mı­nı bir gün ve ge­ce­de okur­du. Zühd ve ve­ra sa­hi­biy­di. Hat­tat olup, çok gü­zel ya­zı ya­zar­dı.
Bağ­dad'dan çı­kıp Şam'a gi­din­ce, va­li­nin, mü­ez­zi­ne ezan okur­ken "Hay­ye ale's-sa­lâh" ye­ri­ne, "Hay­ye alâ hayr-il-amel" di­ye­cek­sin di­ye emir ver­me­si­ni, Ha­tib-i Bağ­da­di be­ğen­me­miş­ti. Böy­le de­nil­me­si­ni söy­le­me­si için ken­di­si­ni sı­kış­tır­dı­lar, öl­dür­mek­le teh­dit et­ti­ler. Fa­kat mu­vaf­fak ola­ma­dı­lar. Eza­nın as­lı gi­bi okun­ma­sın­da ıs­rar et­ti.
Bağ­dad'da, Be­sâ­si­ri'nin is­yan edip mu­vaf­fak ol­ma­sın­dan son­ra, ken­di­si­ne bağ­lı­lı­ğı ve hür­me­ti çok olan ve­zir İbn-i Mes­le­me va­zi­fe­den alı­nın­ca, Şam'a git­ti. Ra­fı­zi i'ti­kâ­dın­da­ki Fa­tı­mi dev­le­ti Şam'ı eli­ne ge­çir­miş­ti. O, Şam'ın mer­ke­zin­de­ki Dı­meşk Câ­mi­i'nin do­ğu ta­ra­fın­da­ki mi­na­re­de ikâ­met et­me­ye baş­la­dı. Se­si gür ve yük­sek ol­du­ğu için, ca­mi­nin her ta­ra­fın­dan işi­ti­lir­di...

ÖM­RÜ İLİM YAY­MAK­LA GEÇ­Tİ...
Bir gün, in­san­la­ra Haz­re­ti Ab­bâs'ın fa­zi­let­le­ri­ni an­la­tı­yor­du. Bu­nu gö­ren Fa­tı­mi râ­fi­zi­le­ri, ona hü­cum edip öl­dür­mek is­te­di­ler. Ora­da bu­lu­nan Şe­rif Zey­ne­bi'nin yar­dı­mıy­la kur­tul­du. Ak­ba­ki'nin evi­ne yer­leş­ti. Son­ra Şam eyâ­le­ti­nin sa­hil şeh­ri olan Sûr'a git­ti. Bir müd­det ora­da kal­dı. Ebû Ab­dul­lah-i Sû­ri'den çok ilim al­dı. Ki­tap­la­rı­nı ora­da yaz­ma­ya baş­la­dı. Son­ra Bağ­dad'a dön­dü. Bağ­dad­lı­lar onu iyi kar­şı­la­dı­lar, il­mi­nin çok­lu­ğu se­be­biy­le ona çok say­gı gös­ter­di­ler. 463 (m. 1071) se­ne­si Zil­hic­ce ayı­nın ye­din­ci gü­nü ve­fât edin­ce­ye ka­dar, ilim yay­mak­la meş­gul ol­du. Ce­na­ze­si­ni ta­şı­yan­lar ara­sın­da, ho­ca­sı Ebû İs­hâk da var­dı. Ev­li­yâ­nın bü­yük­le­rin­den Bişr-i Ha­fi'nin ya­nı­na def­no­lun­du.

El Helâl Kârda, Gönül Ise Hakîkî Yârdadır

Vehbi Tülek

Gelen Belalara Sabırlı Hatta Şükredici Olmalı

Vehbi Tülek

Kişiyle Alay Etmenin Sonu Pişmanlıktır

Vehbi Tülek

İnsanlarla Uğraşmakta Hayır Ve Fayda Yoktur

Vehbi Tülek

Ey Mahmûd! Uzat Elini Seni Yukarı Çekeyim

Vehbi Tülek