bâlî Sultan Abapûş-i Velî
TİMÛR HAN ONU ÖVDÜ...Abapûş-i Veli, küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Kısa zamanda ilim tahsilini tamamladı. Ahlâk ve edeb nümûnesi idi. Küçük yaşta Mevleviyye tarikatı büyüklerinin mânevi bakışlarına kavuştu. İnsanlara doğru yolu göstermek üzere icâzet, diploma aldı. Devrinin büyük âlimleri ve devlet ileri gelenlerinin çoğu onun sohbetlerini tâkib ederlerdi. Timûr Han Afyon taraflarına geldiğinde, onun bölgesine girmedi ve bâzı ihsânlarda bulunmak isteyince; "Bizim abamız; elbisemizi terk ve ihtiyaçsızlık elbisesidir" deyip kabûl etmedi. Timûr Han Abapûşi hakkında; "Böyle zatlar boş değildir. Allahü teâlâdan başkasından ne korkarlar, ne bir şey beklerler. Şahların gönüllerinde onların heybeti, korkusu yer etmiştir" dedi...
Abapûş-i Veli ömrünün sonlarını babasından kalan dergâhında yalnız geçirdi. Devamlı ibâdetle meşgûl olurdu. Talebeleri ve sevenleri huzuruna gidip ders ve sohbetlerini dinler, ondan istifâde ederlerdi. Çeşitli zamanlarda insanlar arasına çıkıp, onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatır, herkesi iyiliğe teşvik ederdi...
ÜÇ GÜN YATTI VE...
Vefâtından önce kendi evine geçen Abapûş-i Veli, üç gün sonra 1485 (H.890) senesinde vefât etti. Afyonkarahisar Mevlevi Dergâhının bahçesine defnedildi. Definden sonra bâzı hâller görüldü. Talebeleri bunları hocalarının kerâmeti olarak kabûl ettiler. Bu sırada sâdece görünüşe bakarak konuşanlardan birisi bu hâllerin, talebeler tarafından uydurulduğunu, bunların aslının olmayacağı gibi sözler söyledi. Ayrıca kabre inkâr gözü ile baktığı anda gözleri görmez oldu, dili tutuldu. Baştan ayağa kadar bütün vücûdu titremeye başladı. Bu hâle yakalandığının üçüncü günü kötü bir vaziyette bu dünyadan göçtü gitti...