ikimiz De Helâk Oluruz!
"OĞLUMU TİMSAH KAPTI!.."O genç, yüzüğü götürdü, çarşıdakiler bir gümüşten fazla vermediler. Genç geri gelip durumu anlattı. "Mücevherâtçılara götür, bakalım ne verirler" buyurdu. Bin altına o yüzüğü satın almak istediler. Genç geri dönüp durumu haber verdi. O zaman gence; "Senin Allahü teâlânın sevgili kullarını anlamadaki ilmin, çarşıdakilerin bu yüzüğü bilmeleri ve ona değer biçmeleri gibidir" buyurdu. Genç bu söz üzerine tövbe etti...
Bir gün ihtiyar bir kadın çâresiz olarak, Zünnûn-i Mısri hazretlerinin yanına geldi ve; "Biricik oğlumu, ciğerpâremi Nil'de timsah kaptı. Ne olur kurtar" diye yalvardı. Zünnûn-i Mısri hazretleri, Nil Nehrine gitti. Orada ellerini açıp; "Yâ Rabbi! Şu kadının çocuğunu kurtar" diye yalvardı. Biraz sonra, su üzerinde bir timsah göründü. Kenara yaklaşıp çocuğu sağ sâlim bırakıp gitti. Bu hâdise kadının çok tuhafına gitti ve; "Ey Zünnûn! Esâsen size inanmamıştım ve ciddiye de almamıştım. Şimdi yanıldığımı ve Allahü teâlânın sevgili kulunun duâsını nasıl kabul ettiğini gözümle gördüm" dedi ve tövbe ederek kendisinden özür diledi...
"ELİNİ ETEĞİMDEN ÇEK!.."
Zünnûn-i Mısri, kendisi şöyle anlatır:
Bir gün dağlarda dolaşırken bir topluluk gördüm. Hepsi bir yerinden rahatsızdı. "Siz burada ne yapıyorsunuz?" diye sorduğumda bana; "Şurada bir âbid var, her sene bir sefer dışarı çıkar, bize okuyunca hepimiz şifâ buluruz" dediler. Ben de onlara katılarak, dışarı çıksın diye bekledim. Bir adam çıktı. Yüzü sarı, vücûdu zayıf ve gözleri çukurlaşmıştı. Heybetinden dağ sallandı. Sonra şefkatli bir gözle onlara baktı ve üzerlerine üfleyince, hepsi şifâ buldu. Yerine gitmek isterken, eteğine yapışıp; "Allah için onları maddi hastalıklardan kurtardın. Benim de mânevi hastalığımı tedâvi et" dedim. "Ey Zünnûn, elini eteğimden çek! Allahü teâlâ seni gördüğü hâlde, O'nu bırakıp benim eteğimi tuttun. Allahü teâlâ ikimizi de helâk eder" dedi. Sonra feryad ederek düştü. Baktılar ki son nefesini vermiş..