Abdülkadir Necib Efendi
Cenâb-ı Hak Şûra sûresinin 25. âyet-i kerimesinde meâlen şöyle buyuruyor: "Allahü teâlâ kullarını, işledikleri günahlara pişmanlıkla yaptıkları tövbelerini kabul eder ve dilediği kimsenin (büyük ve küçük) günahlarını affeder." Furkân sûresi 70. âyet-i kerimede meâlen; "(Günahına) tövbe eden, Allahü teâlâya ve Resûlüne imân eden, sâlih amel işleyen kimselerin günahlarını, Allahü teâlâ sevâba çevirir" buyuruyor. Cenâb-ı Hak, tâiblere (hakiki tövbe edenlere) bu müjdeyi vermiştir. Tövbe etmek saadet alâmetidir. Tövbe eden, tövbenin şartlarını yerine getiren, yukarıda anlattığımız vasıfları ele geçiren kimsenin geçtiği topraklar, diğer topraklara karşı övünür. O kimsenin oturduğu yer, diğer yerlere karşı övünür. Tâib, bir dereden, nehirden veya denizden geçerse, ihlâs, tövbe, safavet ve gönül sıdkı ile Besmele çekse, o sular, kıyâmete kadar onun için sevâbı ona âit olmak üzere tesbih ve tehlil ederler ve cenâb-ı Haktan onun için af talep ederler. Onu aydınlatan güneş, ay ve yıldızlar da, onun için istiğfar ederler. Cenâb-ı Hak, onu halkın gönlünde sevimli kılar. Göklerdeki melekler, onun için istiğfar ederler. Onu, seçilmiş kimselerin gönlüne sevgili kılarlar, ölürken beşaret bulur (müjdelenir). Kabir ona Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Kıyâmette yüzü ak olarak haşrolur. Sırat'tan kolay geçer. Hesabı ihsân ile kolay geçer. Cennette yüksek derece bulur...
Tövbe cevheri, herkesin ele geçireceği bir şey değildir. O öyle bulunmaz bir incidir ki, herkes onun değerini bilemez. Tövbesi sebebiyle yüz binlerce günahkârı affederler. Bir kimse tövbekârların makamına ulaşamazsa, tövbeden ümidini kesmemelidir. Tâibleri kendine dost edinmelidir. Onlarla oturup kalkmalıdır ki, cenâb-ı Hakkın rızâsına muvafık hâle gelsin. Nitekim cenâb-ı Hak, Bekâra sûresi 222. âyet-i kerimede meâlen; "Allahü teâlâ (günahlarına) tövbe edenleri sever ve pisliklerden temizlenenleri de sever" buyuruyor.