Abdullah Sebzmûnî

İmâm-ı a'zam Ebû Hanife; en mükemmel usûller ile yaptığı uzun çalışmaları ve ictihâdı neticesinde
çözdüğü ve tedvin ettiği fıkıh bilgileri ile Müslümanların ibâdetlerinde ve diğer işlerinde İslâmiyete doğru bir şekilde uymak için takip edecekleri bir yolu gösterdi ve bu yola "Hanefi Mezhebi" denildi.
Herhangi bir fıkıh mevzû'unun işlenmesi veya fetvâsının takrir edilmesi yahut da cevâbı bulunmak üzere mevzû edildiğinde, sırasıyla bu dört kaynağa başvururdu:
çözdüğü ve tedvin ettiği fıkıh bilgileri ile Müslümanların ibâdetlerinde ve diğer işlerinde İslâmiyete doğru bir şekilde uymak için takip edecekleri bir yolu gösterdi ve bu yola "Hanefi Mezhebi" denildi.
Herhangi bir fıkıh mevzû'unun işlenmesi veya fetvâsının takrir edilmesi yahut da cevâbı bulunmak üzere mevzû edildiğinde, sırasıyla bu dört kaynağa başvururdu:
1. Kur'ân-ı kerim ve hadis-i şerifler: Diğer müctehidler gibi, bir işin nasıl yapılacağını, Kur'ân-ı kerimde açıkça bulamazsa, hadis-i şeriflere bakardı. İctihâdlarında Peygamberimizin sünnetine tâbi olmakta, herkesten ileri gitmiş, mürsel hadisleri bile müsned hadisler gibi senet olarak almıştır.
2. İcmâ' ve Sahabe kavli: Bir iş hakkında hadis-i şeriflerde de açıkça hüküm bulunmazsa, bu iş için (icmâ) var ise, öyle yapılmasını emrederdi. İcmâ', söz birliği demek olup, bir işi, Eshâb-ı kiramın hepsinin aynı sûretle yapması veya söylemesi demektir. İmâm-ı a'zam, Eshâb-ı kiramın sözlerini, kendi kavillerinin üstünde tutmuştur. Onların, Peygamberimizin (aleyhisselâm) yanında, sohbetinde bulunmak şerefiyle kazandıkları derecelerin büyüklüğünü, herkesten daha iyi anlamıştır.
3. Kıyas: Bir işin nasıl yapılması lâzım olduğu, icmâ ile veya sahabe sözü ile de bilinemezse, kendisi kıyas yaparak hüküm verirdi. O'nun bu kıyas yoluna, (re'y yolu) veya (ictihâd) da denir. Kıyas; Kur'ân-ı kerim ve hadis-i şeriflerde hakkında açık hüküm bulunmayan bir işi, hakkında açık hüküm bulunan bir diğer işe benzeterek hükme bağlamaktır.
4. İmâm-ı a'zam, nasslardan (âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden), icmâ ve kıyastan başka istihsân ve örfler ile de hüküm verirdi. Şu kadar var ki, örfün, İslâmiyette yasak olduğu açıkça bildirilen bir hükme aykırı olmaması lâzımdır. İstihsân; daha kuvvetli görülen bir husûstan dolayı bir meselede benzerlerinin hükmünden başka bir hükme dönmektir.