Ahmed Rıfâî hazretleri kendisine, insanlara doğru yolu göstermesi için İskenderiyye şehrine gitmesini işâret etti. O da hemen yola çıkıp, İskenderiyye şehrine gitti. Sayısız kimseler ondan ilim ve edeb öğrendiler. Abdüsselâm el-Füleybî, Abdullah-i Beltâcî ve Behram ed-Demîrî (rahmetullahi aleyhim) bunlardandır. Büyüklüğünü anlayamayıp kendisine itirâz edenler, yüksekliğini inkâr edenler çıktı. Hattâ bunun için bir meclis topladılar. Kuvvetli ve kati delîllerle kendisine itirâzda bulunanları susturdu. Onlar da bu zâtın büyüklüğünü takdîr etmeye mecbûr oldular.
Kendisini inkâr edip itirâzda en aşırı gidenlerden birisi de İskenderiyye şehrinde bulunan Attârîn Câmii’nin hatîbi olan zât idi. Bir cuma günü minbere çıktı. İç ezan okunuyordu. Tam o sırada, gusletmesi icâb ettiğini, cünüb olduğunu hatırladı. Ebü’l-Feth-i Vâsıtî de o câmide idi. Hatîbin hâlini kalb gözüyle keşfedip, kolunu ona doğru uzattı. Hatîb, Ebü’l-Feth hazretlerinin cübbesinin kolunun uzun bir sokak olduğunu gördü. Hemen o sokağa girip devam etti. Sokağın içinde temiz bir su gördü. O suda gusletti. Geldi ve minbere çıkıp oturdu. Bu durumu, cemâatten hiç kimse fark etmemişti.
Ebü’l-Feth hazretleri, hatîbin bu hâlini cemâatin gözünden setretti, gizledi. Hatîb, Ebü’l-Feth-i Vâsıtî hazretlerinin ayrı ayrı birkaç kerâmetini bir arada görünce çok hayret etti. Şöyle ki, kendisinin cünüb olduğunu anlamıştı. Ne yapacağım diye telâşa düştüğünü anlamıştı. Kolunu uzatmasıyla, elbisesinin yeni (kolu), Allahü teâlânın izni ile bir sokak gibi olmuştu. O sokağa girince su görmüştü. O suda guslederek geri gelip minbere çıkmıştı. Bütün bunlar Allahü teâlânın izni ile bir anda olmuştu ve cemâatten de hiçbir kimse bu durumu fark etmemişti. Yani bu durum başkalarının gözlerinden setredilmişti. Bizzat kendisinin şâhit olduğu bu hâdise karşısında hatîb, Ebü’l-Feth hazretlerinin büyüklüğünü inkâr etmekten ve ona dil uzatmaktan vazgeçip, tövbe etti ve Ebü’l-Feth hazretlerinin ileri gelen talebelerinden oldu...