Allahü teâlâ, her şeyi nizâmlı, düzenli olarak yarattı. Kur'ân-ı kerimde, her şeyin nizâmlı, hesaplı olduğunu bildirdi. Bu nizâmın devamı için, her şeyi bir sebep ile yaratmaktadır. Maddeleri, birbirlerinin yaratılmasına sebep yaptığı gibi, insanın irâdesini ve kuvvetini de sebep kılmıştır. Bâzan, (hârikulâde) olarak, yâni bu âdetinin hilâfına, sebepsiz de yaratmaktadır. Peygamberlerin duâsı ile sebepsiz yaratmasına, (mucize) denir. Şeriate uyarak, kalblerini ve nefislerini temizleyen evliyânın duâsı ile sebepsiz yaratmasına, (kerâmet) denir. Şeytan bunları aldatamaz. Açlık çekerek, sıkıntılar içinde yaşayarak, nefislerini ezip, onu kalbi aldatamaz bir hâle getiren fâsıkların ve kâfirlerin istediklerini, sebepsiz yaratmasına (istidrâc) ve (sihir) denir. Sebepsiz iş yapan, kaybolan şeylerin yerlerini ve gelecekte olacak şeyleri haber veren ve cinlerle konuşan bir kimse, şeriate uyuyor ise, bunun velî olduğu anlaşılır. Uymuyorsa, kâfir olduğu, nefsini tasfiye etmiş, cilâlamış olduğu anlaşılır. Bunun kalbi mahlûkların sevgisinden temizlenmemiş, nefsi de Allahü teâlâya düşmanlıktan vazgeçmemiştir. Şeytan da, yanlarından ayrılmaz.
Bir şeye kavuşmak isteyen bir Müslüman, Allahü teâlânın âdetine uyar. Bu şeyin yaratılmasına sebep olan şeyi yapar. Meselâ, para kazanmak isteyen, sanat, ticâret yapar. Aç olan, yemek yer. Hasta olan, tabîbe koşar, ilâç alır. Hasta, câhil kimseden ilâç alırsa, şifâ bulmaz, ölür.
Allahü teâlâ, din ve dünya ihtiyaçlarına kavuşmak için, duâ etmeyi de sebep yaptı. Fakat duânın kabûl olması için, Müslüman olmak, Ehl-i sünnet olmak, sâlih olmak, yâni Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, çalışmak, bunun için de, haram yoldan, kul hakkından geçinmemek ve yalnız Allahü teâlâya yalvarmak lâzımdır. Böyle olmayan kimse, böyle olan kimseden, yâni, evliyâdan, kendisine duâ etmesini ister. Evliyâ, öldükten sonra da, işitir. Kabrine gelip, dileyenlere duâ eder.