Baba Resûl
Baba Resûl hazretleri, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
İslâm âlimlerinin çoğu, amelde bid'atleri ikiye ayırdı: Sünnete muhâlif olmayan yeniliklere, reformlara, yani birinci asırda aslı bulunanlara, Bid'at-i hasene dediler. Aslı bulunmayanlara Bid'at-i seyyie dediler. Büyüklerimiz ise, aslı bulunanlara, bid'at ismini bulaştırmadı. Bunlara Sünnet-i hasene dedi. Mevlid okumak, minâre, türbe yapmak böyledir. Bid'at ismini, yalnız aslı bulunmayanlara verdi. Vehhâbiler, bu bid'at-i hasenelere de, bid'at-i seyyie dedi. Sünnet-i hasenelere de şirk dediler. Câhil din adamları da, bid'at-i seyyielerin çoğuna, bid'at-i hasene diyerek, kötü bid'atlerin yayılmalarına sebeb oldular. İmâm-ı Rabbâni hazretleri, bid'atleri kötülemekte, ıslâm âlimlerine karşı değil, câhil din adamlarına karşıdır.
Zamânımızın tesavvuf adamları da, insâfa gelerek ve Müslümânlığın za'ifliğini, uydurma şeylerin din ve ibâdet hâlini aldığını düşünerek, kendi pirlerinin sünnete uymayan sözlerini ve hareketlerini yapmamalıdır. Dinde bulunmayan şeyleri, kendi pirleri yaptı diye, kendilerine din ve ibâdet etmemelidir. Sünnete yapışmak, insanı elbette kurtarır ve iyiliklere, saâdetlere kavuşturur. Sünnetten başka şeyleri taklid etmek, insanı tehlikelere, felâketlere götürür. Herkes istediğini yapar, yaptıklarının karşılığını da bulur. [Âkıl bâlig olan her erkek, kendi işinden, kendisi mes'ûldür.]
BÜYÜKLERİMİZ BİZİ KORUDU!
Bizi yetiştiren büyüklerimize, Allahü teâlâ çok iyi mükâfât ihsân eylesin ki, bizim gibi câhilleri, bid'atlerden korudular. Kendilerine uyarak karanlık tehlikelere, uçurumlara sürüklemediler. Sünnetten başka bir yol göstermediler. Dinin sâhibine "aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm" uymaktan ve harâmlarla berâber şüphelilerden bile kaçmaktan başka yol göstermediler. Bunun için, bu büyüklerin kazançları pek fazladır. Kavuştukları dereceler, çok yüksektir. Başkaları, bir şey bulmak, bir şeye kavuşmak için uğraşıyor. Bu büyükler ise, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyi istemiyor, hepsini kovuyor...