Bu Dünyada Herkes Ne Ekerse Onu Biçer
Sohbetlerinde Mesnevî’den okurdu. Bir sohbetinde Mesnevî’den şunları anlattı:
Ey burnu kanasa hemen kadere küsüp yüzünü ekşiten. Gülden hiç ders almıyor musun? Bütün yaprakları tek tek yolsan gül yine de gülmekten vazgeçmez. Hâle razı oluş şükürdür. Gül de daimî bir şükür makamındadır. Hem bilmez misin ki başına gelen sıkıntılar aslında daha büyük bir sıkıntıya set olur da başındaki belayı def ederler. O hâlde yüzün gülsün yahu!
İnsan için kanından canından kıymetli ne var! Ama mademki âşığım, verdiğime değil veremediğime üzülürüm ben. Çünkü kanım da canım da sevgiliye aittir. Sevgili kanımı mı döktü… Sevincimden raksa başlar peşi sıra canımı da ayaklarına sererim.
Bu dünyada herkes ne ekerse onu biçer. İyilik yaparsan iyilik bulursun, kötülüğünün neticesi ise yine kötülüktür. Buğday ekilen yerde arpa biter mi hiç? Hiç atın eşek doğurduğu görülmüş mü? O hâlde şuna buna bahane bulma, iyi kötü her ne biçiyorsan bil ki kendi ektiğinden başkası değildir. Gönül kazanmak istiyorsan sevgi tohumu ek, cenneti kazanmak istiyorsan yollara diken serpmekten vazgeç.
Dünyanın hâli devr-i daim üzeredir. Ümitsizliğin ardında ümitler gizlidir; gecelerin koynunda güneşler saklıdır. Her başlangıç bir son ve her son yeni bir başlangıçtır. Her doğum ölüme adım atmaktır; sana ölüm görünen şey de gerçekte yeni bir doğumdur. Günler, geceler ve bütün hadiseler ilahi takdirin elinde bir yumak gibi kâh örülür kâh çözülür. İmkân ve imkânsızlık sana bana göredir Cenab-ı hakk’a göre değil. O hâlde ne burnun kanamakla öldüğünü san, ne de güneş batmakla kıyamet koptuğunu. Günlere gecelere değil onların sahibine bağlan ki ümidin hiç bitmesin.