Bu Iş Büyük Nîmettir, Acaba Kime Verirler?
Tatlı ve gür sesiyle okuduğu ezân, kalblere tesir ederdi. İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin hizmetinde bulunduğu sırada ezânı dâimâ o okurdu. Hacı Hıdır Efgân, Serhend'e yakın bir köyde bulunduğu sırada, İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin vefât ettiği haberini duydu. Bu haber üzerine içli gözyaşları dökerek Serhend'e gitti. Bu gelişinde yanık ve tatlı sesiyle ezân okudu. İmâm-ı Rabâni hazretlerinin vefâtından sonra, onun ayrılığına dayanamayıp kısa zaman sonra vefât etti.
İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin, Hacı Hıdır Efgân'a yazdığı mektubu:
"Kıymetli mektubunuz geldi. İçindekiler anlaşıldı. İbâdetlerden zevk duymak ve bunların yapılması güç gelmemek, Allahü teâlânın en büyük nimetlerindendir. Hele namazın tadını duymak, nihâyete yetişmeyenlere nasip olmaz. Hele farz namazların tadını almak, ancak onlara mahsûstur. Çünkü nihâyete yaklaşanlara nâfile namazların tadını tattırırlar. Nihayette ise yalnız farz namazların tadı duyulur. Nâfile namazlar zevksiz olup, farzların kılınması büyük kâr, kazanç bilinir. Fârisi mısrâ tercümesi:
Bu iş büyük nimettir. Acaba kime verirler?
Namazların hepsinde hâsıl olan lezzetten, nefse bir pay yoktur. İnsan bu tadı duyarken, nefsi inlemekte, feryâd etmektedir. Yâ Rabbi! Bu ne büyük rütbedir. Arabi mısrâ tercümesi: Nimete kavuşanlara âfiyet olsun.
Bizim gibi ruhları hasta olanların bu sözleri duyması da, büyük bir nimettir ve hakiki saâdettir. Fârisi mısrâ tercümesi:
Bâri kalbimize bir teselli olsun.
İyi biliniz ki, dünyâda namazın rütbesi, derecesi, âhirette, Allahü teâlâyı görmenin yüksekliği gibidir. Dünyâda insanın Allahü teâlâya en yakın bulunduğu zaman, namaz kıldığı zamandır. Âhirette en yakın olduğu zaman da, rüyet yâni Allahü teâlâyı gördüğü zamandır. Dünyâdaki bütün ibâdetler, insanı namaz kılabilecek bir hâle getirmek içindir. Asıl maksad namaz kılmaktır. Saâdet-i ebediyye ve sonsuz nimetlere kavuşmanızı dilerim."