Yüksek üstadımız Niyâzî-i Mısrî’nin, talebelerinden Şeyh Ahmed Gazzî’ye yazdığı mektup şöyledir:
“İzzetli, faziletli ve kıymetli oğlum! Sonsuz selâmlar ve hayır duâlar takdiminden sonra, hatır-ı şerîfleriniz suâl olunur. Ahvâlimizden suâl olunursa, elhamdülillah sıhhat ve afiyet üzereyiz. Bütün dostların hayırlı duâlarını müdavim bilip, şüphe noktalarını kovup ve hak eyleyip, tarîkat-ı aliyyenin gereğince, ameli elden bırakmayıp, dostlar ile iyi geçinmeyi en faziletli amel biliniz. Bizim yolumuzda dostlar ile iyi geçinmeden daha faziletli amel yoktur. İzzetli Tarık Çelebi’ye selâmımızı tebliğ edip, onlar ile iyi geçinmeniz matlûbumuzdur. Kâsım Çelebi-zâde’ye, birâderine ve oğluna selâm ederiz.”
Niyâzî-i Mısrî’nin, başka bir talebesine yazdığı bir mektûp da şöyledir: “Mısrî’nin her şeyi yağma oldu. Ancak görünür bir cesedi kaldı. Mısrî’yi şimdiden sonra isteyenler, muhabbet ehli ise, gönülde arasın. Ma’rifet ehli ise, sözlerimizde arasın. Her ne kadar uzak isek de evvelce ikrârı olanlardan biz ayrı değiliz. Ne kadar yakın olsalar da inkârı olanlar bizi göremez. Hakîkî aşinalık ise gönülde olup uzak-yakın birdir. Doğru yolda olanlara selâm olsun.”
Şeyh Abdüllatîf Gazzî Efendi, Vâkiât adlı eserinde şöyle yazmaktadır:
“Birisi şeyhülislâmın huzûruna varıp, Niyâzî-i Mısrî hakkında tenkid mevzû olan sözü kastederek;
-Efendim bu sözü söyleyenlerin cezası nedir ve dinde ne lâzım gelir? diye suâl edince, ârif ve kâmil bir zât olan şeyhülislâm;
-Bu sözü Niyâzî-i Mısrî hazretlerinden başka kim söylerse, katlolunur. Fakat Niyâzî-i Mısrî söylerse, onun sözünde bir hikmet ve gizli bir sır vardır. O, zâhirî ilimlerde de kemâl mertebesindedir. Onların böyle sözleri söylemesinde bir hikmet vardır. Biz onlara dil uzatmaya kadir olamayız, diyerek, o şahsı susturdu.
Yüksek mânâlar ihtiva eden sözlerini yanlış anlayanlar için şöyle buyurdu:
Zât-ı Hakda mahrem-i irfan olan anlar bizi,
İlm-i sırda bahr-ı bî pâyân olan anlar bizi,
Ey Niyazi katremiz deryaya saldık biz bugün,
Katre nice anlasın, umman olan anlar bizi.