Dünyada, Ümit Ve Belâ Beraberdir!
Budin'e gitti. Sınırdaki nice kaleler onun bereketi, gayret ve himmeti ile fetholundu. Sultan Üçüncü Murâd Han ona çok hürmet ve iltifât ederdi. İstanbul'a gelerek Çarşamba semtinde, Mehmed Ağa Câmiinin yanındaki Halvetiyye Tekkesine yerleşen Muhammed Kurd Efendi, orada talebe yetiştirmeye devâm etti. 1588 (H.996) senesinde, hocasının kabrini ziyâret için Sofya'ya gitti. Bundan sonra akrabâ ziyâreti için Tatar Pazarcığı'na geldi. Orada hastalandı ve vefât etti...
Buyurdu ki: Dünyâya düşkün kimse, murâdına kavuşamaz. Bir gün olsun rahat nefes alamaz. Her gün, ayrı bir düşünce, keder getirir. Derken dünyâya o kadar dalar, ömür biter de ecel bir gün onu yakalayıverir. Sonunda, azıksız âhiret yolculuğuna çıkmak zorunda kalır. İşte böyle duruma düşmekten sakın. Dünyâdan kendini muhâfaza edebildiğin müddetçe, sevinçli ol. Yoksa, ne kadar üzülsen yeridir. Dünyâ kimi sevindirirse, sonunda mutlaka beğenilmeyen bir şey vardır. Dünyâda sevinen aldanmıştır. Bugün faydalı görünen dünyâ yarın zarar verir. Dünyâda, ümit, belâ berâberdir. Dünyâda kalmanın sonu yok olmaya gider. Onun sevinci hüzün ile karışıktır. Dünyâda ne geleceği belli olmaz ki, beklenip tedbir alınsın. Dünyâdaki arzular, yalancıdır. Emelleri boştur. Onun iyiliği kederdir. Eğer iyi düşünürse, âdemoğlu, onda her an tehlike ile karşı karşıyadır. İnsan, rahatlık hâlinde de, musibet zamânında da, tehlikeli durumlara düşmemeye gayret göstermelidir. İnsana öleceğini Allahü teâlâ ve peygamberleri aleyhimüsselâm, bildirmemiş olsa bile, dünyâ onu uykudan mutlaka uyaracaktır. Bununla beraber, yine Allahü teâlâdan azâb ile korkutan, Cennet ile müjdeleyen rehberler geldi. Allahü teâlânın indinde dünyânın zerre kadar kıymeti yoktur. Resûlullah efendimize dünyâ hazineleri arz olundu da, O kabûl etmedi.