Ebû İmrân Hazretleri
Allahü teâlânın izni ile hocasının sesini duyar ve cevap verirdi. Yine talebelerinden birisi bir sıkıntıya düşüp ondan yardım istese, ona seslense, o talebesinin hâlini anlar, sesini duyar, bir senelik mesâfede de bulunsa, Allahü teâlânın izni ile derhâl imdâdına yetişirdi...Ebû İmrân Mûsâ hazretleri burada, aşk ve şevk ile uzun yıllar hizmet etti. Birçok kimse ondan ilim öğrenip, istifâde ettiler. Hocası Ebû Midyen'in işâret ettiği gibi, o beldede vefât etti. Kabri oradadır. Bir sohbetinde; "İnsanların en hayırlısı, haklı olsa bile, karşısındakine sen haklısın diyebilendir" buyurdu.
"Aklı olan kimse, ihtiyâcı olduğu kadar konuşur, fazlasından vazgeçer. Kim kendine konuşmayı âdet edinmişse, ne kadar sussa yine konuşan kimselerden sayılır."
İslâm dininin emirlerine uyma ve yasaklarından sakınma husûsunda da şöyle buyurdu: "Kim kitaba yâni Kur'ân-ı kerime ve Peygamber efendimizin sünnetine tâbi olursa ve bir de bütün işlerinde Eshâb-ı kirâma uyarsa, sevab alma işinde hemen hemen Eshâb-ı kirâm ile bir olur. Eshâb-ı kirâmın üstünlüğü Peygamber efendimizi görmüş olmaları sebebiyledir.
"İBÂDETİNE GÜVENME!.."
"Yaptığı ibâdetine güvenmek, Allahü teâlânın ihsânını unutmaktandır."
"Allahü teâlânın verdiği nimetleri, yaptığınız ibâdetlerin karşılığı olarak bilenlerden olmayın" derdi.
Bir gün kendisine; "En kötü huy nedir?" dediler. O; "En kötü huy; takdir edilene, karşı durmaktır. Ezelde takdir edileni, arzu ve duâ ile değiştirmeyi istemektir" buyurdu.
"Utanan kişinin alnından dökülen terler, ondaki faziletin eseridir."
Ebû İmrân hazretleri vefatına yakın buyurdu ki:
"Cehennem ehli için azapların en şiddetlisi, Cennet nimetlerinden mahrum olmaktır. Bu mahrum olmanın sıkıntısı, onlara azapların hepsinden daha acı gelir."