Ebû Süleymân Dârânî
Dünyâya rağbet etmemek gerektiği husûsunda da; "Dünyâya bağlanmak, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya mâni olan bir perdedir. Âhireti düşünmek ise, gönlün canlanmasına sebeb olur. İbret almakla ilim, tefekkür ile de Allah korkusu artar. Dünyâ sevgisinin yerleştiği bir kalpte, âhiret düşüncesi göç edip gider" buyurdu.Ebû Süleymân Dârâni hazretleri hac vazifesini yerine getirmek üzere Mekke-i mükerremeye gitmek için yola çıktı. Yolda, Iraklı bir gençle arkadaş oldu. Yolculuk esnâsında Iraklı genç devamlı Kur'ân-ı kerim okuyor, durdukları yerlerde vakit namazı hâricinde nâfile namaz kılıyor, gündüzleri oruç tutuyordu. Nihâyet Mekke-i mükerremeye ulaştılar. Genç, Ebû Süleymân Dârâni hazretlerinden ayrılmak istedi. O da gence; "Benim sende gördüğüm hâllere seni sevk eden nedir?" diye sordu.
"SAKIN BENİ KINAMA!.."
Genç dedi ki: "Ey Ebû Süleymân! Beni böyle yapmamdan dolayı kınama. Çünkü ben rüyâmda altın ve gümüşten yapılmış birçok şerefeleri olan bir köşk gördüm. İki şerefenin arasında şimdiye kadar hiç görmediğim güzellikte hûriler vardı. Bu hûrilerin tebessüm etmesi sırasında dişlerinden yayılan nûr etrâfı aydınlatıyordu. O hûrilerden biri bana dedi ki: 'Ey genç! Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için çok çalış ki bana kavuşasın...' Sonra uykudan uyandım. Bu rüyâ, benim senin gördüğün hâllere kavuşmamın sebebidir..."
Ebû Süleymân Dârâni o gençten duâ istedi. Genç ona duâ ederek ayrıldı. Fakat rüyada gördüğü nimetlere bir an önce kavuşma aşkıyla yanıyordu. Bu yüzden fazla yaşamadı, ayrıldıktan kısa bir zaman sonra vefat etti. Ebû Süleymân Dârâni kendi nefsini kınayarak; "Ey nefsim! Uyan ve bu gencin bildirdiği işaretlere ve müjdelere kulak ver. Bir hûriye kavuşmak için bu şekilde çalışılırsa, bu hûrinin Rabbine kavuşmak için nasıl çalışmak gerekir?" diye nefsini azarladı...