Sultan II. Abdülhamid, Osman Selâhaddin Efendiye saygısını göstermiş, zaman zaman görüşlerine başvurmuştu. 1304/1887 tarihinde vefat etti. Çok kitap yazdı. Bunlardan Tezkiye-i Ehl-i beyt risalesinde şöyle buyuruyor:
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, hicretin onbirinci yılı, Safer ayının yirmiyedinci günü, hastalandı. Zevce-i mükerremesi hazret-i Âişe “radıyallahü anhâ” hazretlerinin odasına teşrîf buyurdu. Ebû Bekr-i Sıddîk'ın “radıyallahü anh” eshâba namaz kıldırmasını emir buyurdu. Ertesi gün merhamet buyurarak, mescid-i şerîfe geldi. Hâtem-ül-enbiyâ hazretleri minbere çıktı ve buyurdu ki:
(Ey Eshâbım! Benim ölümümü düşünüp telâş ediyormuşsunuz. Hiçbir Peygamber, ümmeti arasında sonsuz kaldı mı ki, ben de sizin aranızda sonsuz kalayım? Biliniz ki, ben Rabbime kavuşacağım...
Ey Muhâcirler ve ey Ensâr! Vakti belli olan bir şeye kavuşmak için acele etmenin faydası yoktur. Allahü teâlâ, hiçbir kulu için acele etmez. Bir kimse Allahü teâlânın kazâ ve kaderini değiştirmeye, irâdesinden üstün olmaya kalkışırsa, Onu kahr ve perîşan eder. Allahü teâlâya hîle etmek, Onu aldatmak isteyenin işleri bozulup, kendi aldanır. Biliniz ki, ben sizlere karşı raûf ve rahîmim. Siz de bana kavuşacaksınız. Kavuşacağınız yer, Kevser havuzunun başıdır. Cennete girmek, bana kavuşmak isteyen, boş yere konuşmasın...
Ey Müslümânlar! Kâfir olmak, günâh işlemek, nimetin değişmesine, rızkın azalmasına sebep olur. İnsanlar, Allahü teâlânın emirlerine itâat ederse, hükûmet başkanları, âmirleri, vâlîleri onlara merhamet ve şefkat eder. Fısk, fücûr, taşkınlık yapar, günâh işlerlerse, merhametli başkanlara kavuşamazlar...
Benim hayâtım, sizin için hayırlı olduğu gibi, ölümüm de hayırdır ve rahmettir. Eğer bir kimseyi haksız yere dövmüş veyâ fenâ bir söz söylemiş isem, bana aynı şeyi yaparak hakkını almasına, birinizden haksız bir şey almış isem, geri istemesine râzıyım ve helâlleşmeye hâzırım. Çünkü, dünyâ cezâsı, âhiret cezâsından pek hafîftir. Buna katlanmak daha kolaydır.)