İmâm-ı Nevevî şöyle buyurdu: “Birinin evine, odasına, bahçesine girileceği zaman izin istemek vâcibdir. Kapıya vurarak, zili çalarak veya seslenerek, meselâ selâm vererek izin istemeden içeri girmemelidir. Ana-baba, çocuğunun; çocuk, bunların odasına gireceği zaman da izin istemelidir. İzin üç defa istenir. Birincisinde izin verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa istemeli, yine verilmezse, üçüncü defa istemelidir. Yine izin verilmezse, (dört rek’at namaz kılacak kadar beklemiş ise) içeri girmemeli, gitmelidir. Kapı aralanırsa, aradığı kimseyi sormadan önce, kendini tanıtmalıdır. İçeri girmeye rızâsı olduğu bilinen kimsenin yanına izin almadan girilebilir.”
“Fitneye sebep olacak nasihati yapmamalıdır. Gücü, kuvveti, salâhiyeti olan nasihat etmez ise 'Müdâhene' olur, haram olur. Gücü yettiği hâlde, fitne çıkarmamak için nasihat etmezse, 'Müdârâ' denir, caiz olur. Hattâ müstehâb olur. Güç kullanmak, hükûmet adamlarının vazîfesidir. Alay edenlere, zarar yapacaklara nasihat verilmez...
Nasihat, birinin yüzüne karşı olmamalı, umûmî olarak, ortada söylenmelidir. Hiç kimse ile münâkaşa etmemelidir... Resûlullaha (aleyhisselâm) biri geldi. Onu uzaktan görünce; (Kabilesinin en kötüsüdür) buyurdu. Odaya girince, gülerek karşılayıp, iltifat eyledi. Gidince, hazret-i Âişe, sebebini sordu. (İnsanların en kötüsü, zararından kurtulmak için yanına yaklaşılmayan kimsedir) buyurdu. O, Müslümanların başında bulunan bir münâfık idi. Müslümanları onun şerrinden korumak için müdârâ buyurdu. Fıskı, fuhşu, zulmü açık, yani herkes arasında yayılmış olanı başkalarına söylemek gıybet olmayacağı ve şerrinden korunmak için müdârâ caiz olduğu buradan anlaşılmaktadır. Hadîs-i şerîfte; (İnsanlara müdârâ için gönderildim) buyuruldu. Dîni ve dünyâyı korumak için dünyalık vermeye 'Müdârâ' denir. Dünyalık ele geçirmek için dîni vermeğe 'Müdâhene' denir.”