Han­belî Fı­kıh â­li­mi A­li Bin Beşşâr

Han­belî Fı­kıh â­li­mi A­li Bin Beşşâr
"ÖZÜR Dİ­LE­YE­CEK SÖZ SÖY­LE­ME­Dİ"
"Şu dört has­let ki­şi­nin ke­mâ­li­ne alâ­met­tir: Kal­bi dün­yâ sev­gi­sin­den kur­ta­rıp, Al­la­hü te­âlâ­nın be­ğen­di­ği şey­le­ri yap­mak. So­nun­da, he­sâ­ba çe­kil­me­yi ge­rek­ti­re­cek şey­le­ri terk et­mek, hâ­li ha­fif ve yu­mu­şak ol­mak. Dün­yâ­lık bi­rik­tir­me­yi azalt­mak."
"Sırf ma­kam sâ­hi­bi ol­mak ve bi­li­yor de­sin­ler için bir­kaç me­se­le öğ­re­nip, in­san­la­ra fet­vâ ver­me­ye kal­kış­mak, ne ka­dar ayıp­tır."
Ali bin Mu­ham­med bin Beş­şâr, ken­di­sin­den bah­se­der­ken, "Ben şöy­le­yim ve­ya böy­le­yim" de­mez­di. Bir gün, "Ben bir adam ta­nı­yo­rum, otuz se­ne, özür di­le­me­yi ge­rek­ti­re­cek bir söz ko­nuş­ma­mış­tır" de­di. Bu­ra­da ken­di­si­ni kas­te­di­yor­du.
Ali bin Beş­şâr, Ah­med bin Han­bel haz­ret­le­ri­nin oğ­lu Ab­dul­lah'dan şöy­le bir şey nak­let­ti:
"Ab­dul­lah bin Ah­med bin Han­bel de­di ki: Ba­ba­mın mes­ci­di­ne bir ce­nâ­ze ge­tir­di­ler. Ba­bam 'Bu ce­nâ­ze­nin sâ­hi­bi­nin san'atı ne idi?' di­ye sor­du. 'Yol ke­na­rın­da sa­tış ya­par­dı' di­ye ce­vap ver­di­ler. 'Ken­di­si­ne âit bir yer­de mi, yok­sa baş­ka­sı­nın ara­zi­si üze­rin­de mi, sa­tış ya­par­dı?' di­ye sor­du. 'Baş­ka­sı­nın ara­zi­si üze­rin­de sa­tış ya­par­dı' de­di­ler. Bu­nun üze­ri­ne ba­bam 'Eğer, üze­rin­de sa­tış yap­tı­ğı yer, bir ye­ti­min ve­ya baş­ka bi­ri­si­nin ara­zi­si ise, gün­le­ri bo­şu­na geç­miş ola­cak. O yap­tı­ğı iş­ten hiç­bir se­vâb ka­za­na­ma­ya­cak­tır. Çün­kü o, ti­câ­re­ti­ni baş­ka­sı­nın ara­zi­si üze­rin­de yap­mış­tır' bu­yur­du. Son­ra, ba­bam 'Kalk, bu ce­nâ­ze­nin na­ma­zı­nı kı­la­lım. Bel­ki Al­la­hü teâ­lâ, onun gü­nah­la­rı­nı af ve mag­fi­ret bu­yu­rur' de­di.

"ONUN HÜR­ME­Tİ­NE BA­ĞIŞ­LA­DI!"
Ce­nâ­ze na­ma­zı kı­lın­dı. Son­ra ce­nâ­ze­yi yük­len­dik, kab­re gö­tü­rüp def­net­tik. Ak­şam ol­du. Yal­nız ba­bam o ge­ce def­net­ti­ği­miz ce­nâ­ze­nin du­ru­mun­dan do­la­yı hü­zün­lü idi. Biz otu­rur­ken, bu sı­ra­da kom­şu evin sa­hip­le­rin­den bi­ri­si gel­di. Ba­ba­ma; 'Sa­na bir şey an­la­ta­ca­ğım' de­di. Ba­bam da, 'An­lat, sen sâ­lih bir kim­se­sin' de­di. Kom­şu­muz şöy­le an­lat­tı: 'Dün ge­ce uyu­muş­tum. Rü­yâm­da, def­net­ti­ği­niz o kim­se­yi, Cen­net­te gör­düm. Üze­rin­de de iki ye­şil el­bi­se var­dı. Ona, Al­la­hü teâ­lâ sa­na ne mu­âme­le ey­le­di, di­ye sor­dum. 'Rû­hu­mu tes­lim ede­ce­ğim sı­ra­da du­ru­mum iyi de­ğil idi. Fa­kat Ah­med bin Han­bel, na­ma­zı­mı kıl­dı. Onun hür­me­ti­ne Al­la­hü teâ­lâ, gü­nah­la­rı­mı ba­ğış­la­dı. Şim­di çok iyi­yim' de­di..."

El Helâl Kârda, Gönül Ise Hakîkî Yârdadır

Vehbi Tülek

Gelen Belalara Sabırlı Hatta Şükredici Olmalı

Vehbi Tülek

Kişiyle Alay Etmenin Sonu Pişmanlıktır

Vehbi Tülek

İnsanlarla Uğraşmakta Hayır Ve Fayda Yoktur

Vehbi Tülek

Ey Mahmûd! Uzat Elini Seni Yukarı Çekeyim

Vehbi Tülek