Hasan Bin Ali Askerî
Allahü teâlâ lütfederek, kerem ederek, acıyarak, kullarına çok şeyleri mubâh etmiş, izin vermiştir. Rûhu hasta, kalbi bozuk olduğu için, mubâhlarla doymayıp, bitmez tükenmez mubâhları bırakarak, ahkâm-ı islâmiyyenin hudûdundan dışarı taşanlar, şüpheli ve harâmlara uzananlar, ne kadar bedbaht ve zavallıdır. Ahkâm-ı islâmiyyenin hudûdunu gözetmek, buradan dışarı taşmamak lâzımdır. Âdet üzere, alışkanlık ile namâz kılan ve oruç tutan çoktur. Fakat, ahkâm-ı islâmiyyenin hudûdunu gözeten, harâm ve şüphelilere düşmemeye dikkat eden pek azdır. Doğru ve hâlis ibâdet edenleri, âdet üzere, bozuk ibâdet edenlerden ayıran fark, Allahü teâlânın emrlerini gözetmektir. Çünkü, namâz ve orucun hâlisi de, bozuğu da görünüşte berâberdir. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" Efendimiz buyurdu ki: (Dininizin direği, temeli vera'dır.) Bir hadis-i şerifte, (Hiçbir şey vera' gibi olamaz) buyurdu. Nûr sûresi, otuzbirinci âyet-i kerimesinde meâlen, (Ey mü'minler! Hepiniz, Allahü teâlâya tevbe ediniz! Tevbe etmekle kurtulabilirsiniz) buyurulmuştur. Yirmisekizinci cüz' sonundaki, Tahrim sûresi, sekizinci âyet-i kerimesinde meâlen, (Ey imân eden seçilmişler! Allahü teâlâya dönünüz! Hâlis tevbe edin! Ya'ni tevbenizi bozmayın! Böyle tevbe edince, Rabbiniz, sizi belki afv eder ve ağaçlarının, köşklerinin altından [önünden] sular akan Cennetlere sokar) buyurmuştur. En'âm sûresi, yüzyirminci âyet-i kerimesinde meâlen, (Açık olsun, gizli olsun günâhlardan sakınınız!) buyurmuştur...TEVBE ETMEK FARZDIR!..
Günâhlarına tevbe etmek, herkese farz-ı ayndır. Hiç kimse tevbeden kurtulamaz. Nasıl kurtulur ki, Peygamberlerin "aleyhimüssalevâtü vetteslimât" hepsi tevbe ederdi. Peygamberlerin sonuncusu ve en yükseği olan Muhammed "aleyhi ve aleyhimüssalevât" buyuruyor ki: (Kalbimde [envâr-ı ilâhiyyenin gelmesine engel olan] perde hâsıl oluyor. Bunun için her gün, yetmiş kerre istigfâr ediyorum.)