Herkese Karşı Edebli Olmak!..
Zeynüddin-i Hafi, Derviş Ahmed'i çok sever, himâye eder, yetişmesi için husûsi ihtimam ve itinâ gösterirdi. Ahmed Semerkandi, burada zâhiri ilimleri tahsil ederken, diğer taraftan Alâüddin-i Attâr hazretlerinin sohbetlerini kaçırmamaya gayret ederdi. Bir zarûret, mecbûriyet sebebiyle sohbete gidemezse, hocasının sohbet ve hizmetlerinden mahrum kaldığı için çok üzülürdü. Bu acı ve üzüntülerini, Fârisi bir mektubunda yana yakıla, uzun uzun anlatır. Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri ile de görüşüp, onun da mânevi feyz ve bereketlerine kavuşan Derviş Ahmed, Hirat'ta bir câmide vaaz ederdi. Hitâbeti kuvvetli, sözleri hikmetli idi. İnce mânâlardan, tasavvufi hakikatlardan anlatırdı. Derin meseleler üzerinde konuşurdu. Vefatından kısa bir zaman önceki sohbetinde şunları buyurdu:BAŞA GELEN HÂLLER!..
"Bir kimse, sâhibi olan Allahü teâlâyı bırakır, O'ndan başka birine kalb gözünü çevirip, ona bakar ve ona gönül verirse, başına şu üç şey gelir: 1. Kalbinde, ilâhi nûrları müşâhede etmesine, hakkı ve hakikati görmesine mâni olan perde hâsıl olur. 2. Kalbini hangi sebeple mahlûklara kaptırdığına dâir hesâba çekilir. 3. Allahü teâlâdan başka bir şeye gönül verdiği ve niyeti bozuk olduğu için azap görür."
"Eğer, insanlar veli zâtların kadrini, kıymetini bilip iyice anlayacak derecede olsalardı, herkes karşılaştığı bütün insanlara karşı edebli olurdu. Çünkü, görünüş itibâriyle veli de bizim gibi bir insandır ve karşılaştığımız bir kimse de, Allahü teâlânın bir veli kulu olabilir. Veli, şekil ve şemâil bakımından, giyinip kuşanma bakımından ve diğer birçok beşeri sıfatlarla, öteki insanlardan farklı olmayan bir kimse gibi görünür. Hâlbuki, haddizâtında o, diğer insanlardan tamâmen farklı, apayrı bir insandır. Her ân gönlü Allahü teâlâ iledir ve O'nun muhabbeti ile yanmaktadır. İşte velinin asıl hâlini bildiren bu husûsiyetini, ancak onun gibi olanlar anlar. Diğer insanlar ise, onu kendileri gibi bir kimse zannederler."