1001 Osmanlı Hikayesi • 27.08.2005
Osmanlı Devleti'nin son devirlerinde, Sultan Mustafa ve Sultan III. Ahmed'in saltanat yıllarında defterdar olarak görev yapan Sarı Mehmet Paşa'nın yazdığı "Nesayıhü'l-Vüzera ve'l-Ümera" (Devlet Adamlarına Öğütler) kitabında, günümüz devlet adamlarına da ışık tutacak değerli öğütler bulunuyor:-Devlet adamları, af veya cezalandırma söz konusu olduğunda iyice araştırıp, öyle uygulasınlar ve hiçbir zaman acele etmesinler.-Kendilerine gösterilen saygıdan gurura kapılıp, büyüklük taslamasınlar.-Hükümdarın özel mallarına ve köy halkı ile kamu mallarına karşı aç gözlülük etmesinler. Kanaatkâr olup, mahşer gününü düşünsünler ve Allah'ın kahredici gazabından çekinsinler.-Serhad ağalıkları, dizdarlıkları ve alay beylikleri hak edenlere verilsin. Ölüm yahut azil gerektiren bir durum olmadıkça, bu kimseler keyfi olarak vazifeden uzaklaştırılmasın. Ayrıca, devletin ihtiyacı olmadıkça yeni memurlar alınarak hazineye yük olunmasın.-Sadrazamlar, beş vakit namazı cemaatle evlerinde kılıp, kapılarını halka açsınlar. Mal toplama sevdasıyla halka karşı kötülük, zorlama ve eziyet yapılmasın.-Kanuna göre yapılması lazım gelen işleri rüşvetle geri bırakıp, kanuna aykırı kötü bir işi işlemek kadar büyük bir günah yoktur. Devlet adamları, rüşvet gibi tedavisi zor hastalıklardan kendilerini koruyup, son derece titiz davransınlar
1001 Osmanlı Hikayesi • 28.08.2005
Bu söz, Fransızlar'ın ünlü başkomutanı ve tarihin en önemli şahsiyetlerinden bir kabul edilen Napoléon'a ait. 1798 yılında Mısır'ın işgaliyle başlayan Fransız istila programı başarıya ulaşsaydı, kim bilir nerede nihayet bulacaktı. Başarıya ulaşsaydı diyoruz, çünkü Napolyon'un Doğu hakimiyeti hayali küçük bir Osmanlı kasabası önünde yok olup gitti. Bugün İsrail sınırları içinde bulunan Akka kasabası önünde. Kasabayı savunan komutan yetmişlik bir ihtiyar: Cezzar Ahmed Paşa. Ve Batılı tarihçilerin söz etmekten pek hoşlanmadığı bir hezimet. Sahi, Napolyon'u bilmeyen yok. Ama Cezzar Ahmed Paşa ismini kaç kişi biliyor?"Ey Mısır halkı! Ben buraya sizin haklarınızı korumak ve o hakları ihlâl edenleri ceza landırmak için geldim. Allah'a, onun Peygamberine ve Kur'an'a olan saygım Memlûkler'inkin den fazladır. Biz tüm müslümanların dostuyuz. Müslümanlara karşı savaş açılmasını isteyen Papa' yı mahvetmedik mi? Yüzyıllar boyunca (Allah razı olsun) Padişah Hazretleri'yle dost, onun düşmanlarıyla düşman olmadık mı? Herkes padişahım çok yaşa diye bağırsın! Onun müttefiki olan Fransız ordusu da çok yaşasın! Memlûkler'e lânet olsun! Halka mutluluk gelsin!"
1001 Osmanlı Hikayesi • 29.08.2005
Kanuni'nin esaretten kurtardığı Fransız kralı François ölmüş, yerine geçen II. Henri de, Alman tehdidine karşı Osmanlı himayesinin devamı için İstanbul'daki büyükelçisi Gabriel d'Aramon'u vazifelendirdi. D'Aramon, 1 Şubat 1553 günü Fransa kralı adına Osmanlı devleti ile bir anlaşma imzaladı.Bu anlaşma, tarihte benzeri görülmemiş bir sözleşme niteliğindeydi. Fransızlar, Osmanlı yardımına karşılık senede 300.000 altın ödemeyi taahüd ediyorlardı. Ancak bu para ödenince ye kadar Fransız donanması Osmanlıların elinde rehin kalacaktı. II. Henri, Kanuni Sultan Süleyman Han'ı Avrupa'nın tek imparatoru olarak tanıyor ve kendisinin de onun himayesinde olduğunu kabul ediyordu. Ayrıca gönderdiği mektupta da şöyle diyordu:
1001 Osmanlı Hikayesi • 30.08.2005
Kanuni Sultan Süleyman Han, Rodos seferine çıkmadan önce adanın savunma durumu hakkında esaslı istihbarat almıştı. Çünkü buradaki Osmanlı casusları çok iyi çalışıyor, aralıksız rapor gönderiyordu.
Osmanlı casuslarının başında, Saint Jean tarikatı Şövalyeleri'nin hizmetine girmiş, onların güvenini kazanmış bir doktor bulunuyordu. Kuşatma başladıktan sonra Osmanlı topçuları pek çok hassas noktayı havaya uçurdular. Şövalyeler ise u isabetli atışlar karşısında şüpheye düşerek araştırmaya giriştiler. Nihayet, doktoru ışıklarla işaret verirken yakalayıp öldürdüler.
1001 Osmanlı Hikayesi • 31.08.2005
Viyana seferine çıkan Osmanlı ordusu, Budapeşte önlerine gelmiş, şehri kuşatmıştı. O gün, civarda dolaşan bir yaancı yakalandı ve doğruca Veziriazam İbrahim Paşa'nın huzuruna çıkarıldı. İbrahim Paşa adama Hırvatça sordu:-Sen kimsin?-Kralım Ferdinand'ın subayıyım efendimiz.-Demek casusluk niyetiyle geldin. Ne öğrenmek istersin?-Vazifem, ordunuz hakkında bilgi toplamaktı.Yakalanan casus, en azından hapsedilir. Ama İbrahim Paşa gülerek:-Var istediğin bilgiyi topla, dedi ve emir subayına dönüp, casusa istediği her şeyin gösterilmesini emretti. Alman subayı böylece âdeta misafir muamelesi gördü. Osmanlı ordugahını baştan başa dolaştı, askeri birlikleri inceledi. Sonra tekrar huzura çıkarıldı. İbrahim Paşa onu salıverirken:-Haydi git, dedi, gördüklerini kralına anlat!... anlat ki, karşısındaki ordunun yenilmez olduğunu anlasın ve bu savaştan vazgeçsin.
1001 Osmanlı Hikayesi • 01.09.2005
Aslan öldü!... 1522 senesi Eylül ayı... Macarstan'dan İspanya'ya kadar bütün Avrupa çan sesleriyle inliyor. Haçlı dünyasına görülmedik bir sevinç ve neşe hakim. Kakahalar sokakları sarmış, ara sıra "Aslan öldü! Aslan öldü!" sesleri yükseliyor...Neydi Avrupa'yı çılgına çeviren bu sevincin sebebi?Bu "Aslan", nefes alıp verdiği müddetçe Haçlıları tepeden tırnağa titretmiş olan Yavuz Sultan Selim Han idi. Tahta çıktığından itibaren dur durak bilmeden dinine hizmet için var gücüyle çalışmış, önce Şah İsmail'i yenerek doğu sınırlarını emniyet altına almıştı. Sonra da Mercidabık ve Ridaniye savaşlarıyla Mısır ve bütün mukaddes toprakları Osmanlı idaresi altına almış, kendisi de Halife-i Müslimin ünvanını almıştı.
1001 Osmanlı Hikayesi • 02.09.2005
Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında Avrupalı yazarların Osmanlılara karşı büyük bir ilgisi vardı. Bunlardan imkan bulabilenler İstanbul'a gelmişler ve hatıralarını yazmışlardı. Bu yazarlardan biri de Fransız asilzadelerinden Baron de Tosqueville'dir. Baron, İstanbul'un birçok mahallesini gezmiş ve Osmanlı aile ve cemiyet hayatı hakkında birçok bilgi aktarmıştı. İşte bunlardan birkaçı:"Evleri hemen hemen ahşap. Çoğu bir giriş avlusu ile kendi iç dünyasına açılır. Türk sokakları, mahalle adını verdikleri bir birimde bütünleşiyor. Mahallenin güvenliği, yine mahalle li tarafından, semtlerin sosyal bir parçası olan kollukçularca tesis edilmiş.
1001 Osmanlı Hikayesi • 03.09.2005
Günlerden 31 Ağustos 1526 Cuma. İki gün evvel Mohaç Meydan Muharebesi kazanılmış, Kanuni Sultan Süleyman Han tebrikleri kabul ediyor. Elbette herkes zafer neşesi içindedir. Kara haber otağ-ı hümayuna bir gülle misali düşer. Akıncı alperenlerinden Gül Baba gaza meydanında şehid düşmüştür. Kendisi şehid düşmüş de, başı yere düşmemiştir. Elinde gürzü ve yatağanı ile vuruşurken, bir kafir sillesi ile başı gövdesinden ayrılmıştır. Ve o aziz kahramana layık efsaneler de o anda destanlaşmaya başlamıştır. Rivayet edilir ki, Gül Baba başsız gövdesiyle atından inmiş, kesik başını koltuğunun altına almış ve etrafını saran Haçlı askerlerini defettikten sonra Mohaç ovasını velveleye veren Kelime-i Şehadet getirdikten sonra şehadet mertebesine erişmiştir.
1001 Osmanlı Hikayesi • 04.09.2005
İsmail Hami Danişmend'in İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi kitabında yer alan bir pasajda: "Protestanlığın kurucusu Martin Luther, Osmanlıları, Allah tarafından Avrupa'nın cezasını vermek üzere gönderilmiş bir kuvvet saymış ve hatta Osmanlı'ya mukavemetin küfür olduğu nu bile ilan etmiştir. Bu vaziyeti büyük bir alâka ile takip eden Kanuni'nin, sıksık Luther'in sıhhat ve muvaffakiyet derecesi hakkında malumat aldırdığı biliniyor. Bunun yanı sıra, Kanuni' den arpalık alan ve gizli din taşıyan bir Meşihat-ı İslamiyye vazifelisi olduğu da söylenir."
1001 Osmanlı Hikayesi • 05.09.2005
Osmanlı Sultanı III. Murad zamanında İngiltere Krallığı, o devirde Avrupa'nın en kuvvetli iki devletinden biri olan İspanya'nın tehdidi altındaydı. Almanya İmparatorluğu ile müttefik olan İspanya, güçlü donanmasıyla İngiltere'yi denizlerden silmiş, Britanya adasını da işgale hazırlanıyordu. Karada Alman İmparatorluğu ile, denizlerde de İspanya ile savaş halinde olan Osmanlı Devleti, İngiltere'yi bu iki devlete karşı destekleme kararı aldı. Önce 11 Eylül 1581'de imzalanan ticaret anlaşmasıyla İngiliz tüccarlarına Osmanlı topraklarında ve limanlarında serbest ticaret yapma hakkını veriyordu.