1001 Osmanlı Hikayesi • 02.12.2003
Osmanlı Sultanı Yıdırım Bayezid Han, Anadolu beyliklerini hakimiyeti altına aldığı zaman bu ülkelerin beyleri, o zaman batıya doğru gelmekte olan Timur Han'a sığınmışlardı. Ayrıca Timur'dan kaçan Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf ile Tebriz hükümdarı Ahmed Celayiri de, Yıldırım'a iltica etmişti. Bu beyler her iki Türk sultanını birbiri aleyhine kışkırtı yorlardı. Neticede bu kışkırtma ve tahrikler, sünni iki Türk hükümdarını 28 Temmuz 1402 günü Ankara' nın Çubuk Ovasında karşı karşıya getirdi.Osmanlı sultanının güç ve kuvvetini iyi bilen, Maveraünnehr'deki en kudretli ve zırhlarla mücehhez kuvvetlerini getiren Timur'un ordusu yüz altmış bin idi. Ayrıca 32 fili vardı. Buna karşılık Osmanlı ordusunun mevcudu yetmiş bin idi. Timur'un kuvvetleri adedce Osmanlılardan çok fazla olduğu için, Yıldırım Bayezid Han ordu kumandanlarına muvaffak olmak için fedakarane gayrette bulunmalarını söyledi.
1001 Osmanlı Hikayesi • 01.12.2003
Kenan Paşa, Şeyh Muhammed Ayni hazretlerini ziyâret maksadıyla Siirt'e oradan da Ayni köyüne gitmişti. Askerleriyle birlikte Ayni köyüne varınca, câminin avlusunda bir hasır üzerine oturdu. Paşa için yemek hazırlamak istediler. Şeyh hazretleri; "Bu hususta tekellüfe girmeyi niz, kendinizi zorlamayınız." dedi. Evinde arpa unundan yapılmış iki yufka ve iki gün önce pişirilmiş et yemeği vardı. Bunları yedirmek bizim için ar olur dedilerse de, Şeyh hazretleri; "Bunlar yemek olarak kâfidir. Mevcud olan bunlardır. Bunları ikrâm etmekte bir mahzur yoktur." dedi. Sonra kendisi Kenan Paşanın yanına gitti. Paşa onu görünce ayağa kalkıp hürmetle elini öptü ve duâ istedi. Sofrayı getirmelerini söyleyince, Paşanın önüne iki yufkayı ve et yemeğini koydular. Bunları yedi. Sonra kalkıp Şeyh Muhammed Ayni hazretlerinin elini tekrar öptü. Teşekkür ederek müsâde isteyip ayrıldı. Dönerken yolda adamlarından biri, Şeyh'in huzûrunda ne yemeği yediğini sorunca; "Arpa ekmeği ve bayat et yemeği yedim. Yemin ederim ki ömrümde böyle lezzetli yemek yemedim." dedi.
1001 Osmanlı Hikayesi • 30.11.2003
Kanuni Sultan Süleyman, Macar Kralı İkinci Lajos'a, gönderdiği elçiye yapılan kötü muameleden dolayı sefer açılmasına karar verdi. Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşayı Sabach zaptına, Semendre beyi Hüsrev Beyi Belgrad'ın ablukasına gönderdi. Kendisi de o tarafa doğru 18 Mayıs 1521 günü İstanbul'dan hareket etti. Ayrıca Karadeniz Tuna yoluyla bir donanma sevkedilmişti. Kanuni Sultan Süleyman ordusu ile Belgrad yakınlarına ulaşıp Zemun yakınlarında yüksek bir yere otağını kurdurup, muhasara emrini verdi. Günlerce süren şiddetli ateşten ve çarpışmadan sonra Osmanlı kuvvetleri 8 Ağustos, Ramazanın beşinci günü dış kaleye girdi. İç kalenin fethi ise biraz daha uzadıysa da Ramazan'ın 26. Kadir gecesi orası da alındı (29 Ağustos 1521). Fethin ertesi günü Belgrad'a giren Kanuni Sultan Süleyman kiliseden çevrilen camide Cuma namazını kıldı. Kale halkından Macaristan'a gitmek isteyen lere müsade edildi. Cizye vermeyi kabul edenler ise yerlerinde bırakıldı.
1001 Osmanlı Hikayesi • 29.11.2003
"Büyük Maârif Meclisi a'zâsından Ziya Bey'in teşebbüsiyle hazırlanmış olan 'Okmeydanı' nda iftar' merâsimi dün gece pek parlak bir sûrette yapılmıştır. Sekiz-on mektebin talebesi o akşam, ellerinde Osmanlı sancakları olduğu halde Kasımpaşa'ya gitmişler ve mekteplilere katılan binlerce halkla beraber akşam namazını Kasımpaşa Câmii'nde kılmışlardır. Ondan sonra meş'aleler yakılarak Kasımpaşa yoluyla Okmeydanı'na varılmış ve tahminen sekiz bin kişinin iştirâkiyle, orada karavanlar içinde götürülen et, helva, sebze ve maruldan ibâret yemekle sahra iftarı yapılmıştır. İftardan sonra talebe, aralarında neşideler okumuş, marşlar söylemiştir. Okmeydanı' nda bu esnada bir polis kıt'ası ve jandarma müfrezesi hazır bulunmaktaydı.Sonra oradan hareketle yollara maytap ve havâi fişekler yakılarak avdet edilmiştir. Talebelerin geçtikleri yerler, bayraklar ve çiçeklerle süslenmiştir. Baruthâneönü'nde bahriye mızıkası tarafından istikbâl olunmuşlardır. Daha sonra Galata'da merâsime nihâyet verilmiştir."
1001 Osmanlı Hikayesi • 28.11.2003
Haçova Meydan Muharebesi üzerinden henüz fazla bir zaman geçmeden Avusturya İmparatoru, Osmanlı topraklarına tekrar saldırdı. Bunun üzerine, Sadrazam Damad İbrahim Paşa kumandasında bir ordu hazırlandı. Sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra 1599'da İstanbul'dan Belgrad'a doğru harekete geçti. Edirne'ye geldiğinde Avusturya seraskeri olan Satırcı Mehmed Paşayı başarısızlığı sebebiyle katlettirdi. Daha sonra Belgrad'a, oradan Macaristan'a giren İbrâhim Paşa, Estergon üzerine yürüdü. Ancak bu hareketi, muhârebe yapmak veya kale fethetmekten ziyâde uzun süren muhârebeler neticesinde dağılan veya Osmanlılar aleyhine cephe alan yerli halkın yeniden kazanılması, serhad kalelerinin tâmiri gâyesine yönelikti. Kışı Belgrad'da geçiren Veziriâzam İbrâhim Paşa, 1600 senesi baharında Estergon üzerine yürüyüşe geçti.
1001 Osmanlı Hikayesi • 27.11.2003
Anadolu Selçuklu sultânının İlhanlı Gâzân Han tarafından İran'a götürülmesi üzerine Selçuklu Devleti parçalandı. Ortaya çıkan her bey, yer ve sancak aramaya başladı. Bu haber Osman Beye ulaşınca, o sırada mecliste bulunan Dursun Fakih Osman Beye şu teklifi yaptı: Beyim! Cenâb-ı Hak size, sığınacak yer arayan Müslümanları bir araya toplayıp idâre etmek basiretini ve gücünü ihsân etmiştir. Allahü teâlânın inâyeti, duâ ordusunun himmet ve bereketi, gazâ ordusunun kuvvet ve kudretleriyle çevrenizdeki tekfûrları dize getirip, bir çoklarının topraklarını mülkünüze dâhil ettiniz. Şimdi sıra Anadolu topraklarını ehil olmayanların elinden kurtarıp, ahâlisini huzûra kavuşturmaya gelmiştir. Müsâade buyurun da, adınıza hutbe okuyup, sizi sultan ilân edelim."
1001 Osmanlı Hikayesi • 26.11.2003
Edebâli hazretleri, kendi parasıyla Bilecik'te bir dergâh yaptırarak, gelen geçenlere, fakir ve muhtaçlara ikrâmda bulundu. Osman Bey de bir çok defâ burada misâfir kaldı. Hattâ bir gece dergâhta yatarken rüyâsında Şeyh Edebâli hazretlerinin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne girdiğini ve göğsünden bir büyük ağaç bitip dallarının âlemi kapladığını, altından birçok nehirlerin çıkıp insanların bu sulardan istifâde ettiğini görmüştü. Sabah olup rüyâyı anlatınca, Edebâli hazretleri, bu güzel rüyâyı şöyle tâbir etti:"Sen, Ertuğrul Gâzi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın.Kızım Mal Hâtunla evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nûr budur. Sizin asil ve temiz soyunuzdan nice pâdişâhlar gelecek, onlar nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar,Allahü teâlâ nice insanın huzûr ve saâdete kavuşmasına, İslâm dini ile şereflenmesine senin soyunu vesile edecektir.''
1001 Osmanlı Hikayesi • 25.11.2003
Hâfız İsmâil Paşa, Ömer Rızâi hazretlerinin zaman zaman ziyâretine gider ve duâlarını istirham ederlerdi. 1805 yılında Sadâret makâmına geldikleri zaman bir gün Sultan Üçüncü Selim Han; "Seksen bin asker hazır eyledim. Tuna boyuna göndermek murâdımdır." diye emir buyurdular. Bu emri alan İsmâil Paşa derhal Şeyh hazretlerine gelerek durumu bildirdi ve teveccühleri ile hayır duâlarına mazhar olmak istedi. Lâkin Ömer Rızâi hazretleri hiç bir söz beyan etmedi. O gece rüyâlarında hazret-i Ebû Eyyûb el-Ensâri hazretlerinin türbe-i şeriflerine dâvet olundu. Vardıklarında kıbleyi şerife karşı oturan iki muhterem zât gördü. Onlar da Ömer Rızâi Efendiyi gördüklerinde; "Gel yâ Şeyh Ömer! Bizleri bilir misin? Ben Fâtih Sultan Mehmed' im bu da oğlum Bâyezid'dir. Sultan Selim oğlum Tuna cihetine asker göndermek ister. Ancak şimdi vakti değildir. Terk eylesün. Fesâda sebeb olur, haber ver." diye emir buyurdu. Ömer Rızâi hazretleri bu vakayı derhal İsmâil Paşaya yazarak haber verdi. Bunun üzerine harp ilânın dan vazgeçildi. Ancak 1806'da sadârete getirilen İbrâhim Hilmi Paşa döneminde Rusya'ya harp ilânı ile çıkan savaş ülke içinde fitne çıkarmak isteyen Nizâm-ı Cedid düşmanlarını harekete geçirdi. Kabakçı Mustafa adındaki bir âsinin liderliğinde kısa zamanda büyüyen isyan, Üçüncü Selim Han'ın tahttan indirilmesine ve nihâyet şehid edilmesine kadar vardı.
1001 Osmanlı Hikayesi • 24.11.2003
Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı dönüşünde daha önceki isyân teşebbüsleri sebebiyle suçlu bulduğu Veziriâzam Dukakinoğlu Ahmed Paşayı Amasya'da idâm ettirdi ise de boşalan göreve kimseyi getirmedi. 1515 ilkbaharında Sinan Paşayı Dulkadiroğlu Alâüddevle üzerine gönderdi. Hadım Sinan Paşa, Alâüddevle'yi mağlub ettikten sonra başını keserek Yavuz Sultan Selim'e gönderdi ve bu başarısından dolayı boş bulunan veziriâzamlık makâmı kendisine verildi. Bu vazifede üç ay kalan Sinan Paşanın yerine beşinci defâ olmak üzere Hersekzâde Ahmed Paşa getirildi. Ancak Hadım Sinan Paşanın azledilmesi herhangi bir hatâ sebebiyle olmadığından kendisine karşı Pâdişâh'ın teveccühü devâm ediyordu. Nitekim çok geçmeden Diyarbekir taraflarında İranlıların bâzı hareketlerinden dolayı Pâdişah, Hersekzâdeyi azlederek hapsettirdikten sonra yerine tekrar Sinân Paşayı getirdi (1516).
1001 Osmanlı Hikayesi • 23.11.2003
Preveze Zaferinden üç yıl sonra Almanya İmparatoru ve İspanya Kralı Beşinci Karl, Cezâyir'i zaptetmek üzere büyük bir donanmayla harekete geçti. Andrea Doria'nın komutasın daki Haçlı donanması, 516 parça gemi ve 40 bin askerden müteşekkildi. İmparatorun asıl hedefi, Kuzey Afrika'daki Türk hâkimiyetini yıkmaktı. Gâfil avlanan Hasan Beyin kuvvetleri ise, 600 Türk levendi ile 2000 Arap gönüllüsünden meydana geliyordu. Buna rağmen Cezâyir'i terk etmeyi düşünmeyen Hasan Paşa, mücâdeleye karar verdi. Beşinci Karl şehre hâkim Küdyetü's-Sabûn Tepesini ele geçirdiyse de ummadığı bir mukâvemetle karşılaştı. Geri çekilen kuvvetleri yağmur ve fırtına sebebiyle yumuşayan toprakta hareket edemez hâle düştü. Fırsatı kaçırmayan Hasan Paşanın üst üste vurduğu darbelerle imparatorun 20 bin askeri telef oldu. Bütün topları ve 130 harp gemisi ele geçirildi. Hasan Paşanın elinden güçlükle kurtulan imparator, tâcını denize fırlatırken, Barbaros Hayreddin Paşanın amansız düşmanı Andrea Doria Preveze'den sonra yediği bu ikinci darbenin üzüntüsü içine düştü.Bu sırada dokuzuncu sefer-i hümâyûnundan dönen Kânûni Sultan Süleymân, Hasan Paşayı vekâleten baktığı Cezâyir Beylerbeyliğine asâleten tâyin etti. Hasan Paşa, bundan sonra Akdeniz'de İspanya'yı daha sıkı bir şekilde baskı altına aldı. Cezâyir'de bayındırlık işlerine önem verdi ve pekçok hayır eseri vücûda getirdi. Sağlığının bozulması sebebiyle, 1544'te görevinden ayrılan Hasan Paşa, 1549'da Cezâyir'de vefât etti. Bâbü'l-vâd'deki türbesine defnedildi. İspanyol târihçi Hedo, Hasan Paşa için; "Hiç bir paşa, Cezâyir'de onun kadar adâlet ve hakkâniyet göstermemiştir." demektedir.