Kur’ân-ı Kerimden Sonra Fıkıh Öğrenmek Lazımdır

“İbadetleri yapan kimse, imanında şüphe eder ve günahım çoktur, ibadetlerim beni kurtarmaz diye düşünürse, imanının kuvvetli olduğu anlaşılır, imanının devam edeceğinden şüphe eden kâfir olur. Böyle şüphe etmeği beğenmezse, mümin olduğu anlaşılır.”
“Kur’ân-ı kerimden bir miktar ezberledikten sonra, fıkıh öğrenmek lazımdır. Çünkü Kur’ân-ı kerimin hepsini ezberlemek farz-ı kifayedir. Lazım olan fıkıh bilgilerini öğrenmek ise, farz-ı ayndır. Muhammed bin Hasen buyurdu ki: Her Müslümanın haramları, helalleri bildiren iki yüz bin fıkıh bilgisini öğrenmesi lazımdır. Farzlardan sonra ibadetlerin en kıymetlisi, ilim ve fıkıh öğrenmektir.”
“Allahü teâlânın ismini işitince ve söyleyince, “Celle celâlüh” veya “Teâlâ” yahut “Tebâreke”, “Sübhânallah” diyerek saygı göstermek vaciptir. Tekrar edince de, yalnız söylemeyip, Allahü teâlâ demek müstehaptır. Yanî, Allahü teâlânın isminden sonra tazîm, saygı gösteren bir kelime de söylemelidir.”
“Babası hasta olan kadın, bakacak kimse bulunamazsa, zevcinden izinsiz gidip, babasına hizmet eder. Zimmî baba da böyledir. Zengin olan oğul, zengin olan babasına bakmaya mecbur değildir.”
“Fısk (günah olan şey) anlatan şiir dinlemek mekruhtur. Günah işlemeği düşünmek günah olmaz, işlemeğe karar verirse, yalnız karar vermek günahı yazılır, işlemek günahı yazılmaz. Küfr ve küfre sebep olan şeyler böyle değildir. Bunlara karar verince imansız olur. Kâfir olan anaya ve babaya hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyaretlerine gitmek lazımdır. Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyaretlerine gitmemelidir. Kâfirlerle birlikte yiyip, içmek, bir iki kere caizdir. Her zaman ise, mekruh olur. Ücret karşılığı, şarap yapmak için üzüm sıkmak mekruhtur.”
“Fakirlere zekât vermek için zenginlerin vekili olan kimse, topladığı zekâtları birbirleri ile karıştırınca, hepsi kendi mülkü olur. Fakirlere kendi malından sadaka vermiş olur. Zenginlerin zekâtları verilmiş olmaz. Zenginlerden aldıklarını onlara ödemesi lazım olur. Fakirler, önceden bu kimseye izin vermiş olsalardı, onların vekilleri olarak toplamış olur, fakirlerin mallarını birbirleri ile karıştırmış olurdu ve zekâtlar verilmiş olurdu.”