Muhammed Dükkî

Helal yiyecekler kişiyi salih amellere yöneltir; helal olup olmadığı şüpheli gıdalar insanın yolunu şaşırmasına sebep olur; haram yiyecekler ise Allah ile kulu arasında perde olur.
Sûfi afiyet ve huzur aramamalı, zahmet ve meşakkate katlanmayı öğrenmelidir. Hayatta keder ve sevinç birbirini takip eder. Fakat tasavvuf ehli belayı sevinçle karşılamalı, kurtuluşunu acılarda aramalıdır.
Allah'a yakın olmanın alameti de onun dışında kalan her şeyden ilgiyi kesmektir. Allah'ın kelâmı gönüllere ışıklarını yayınca oradaki nefsani arzulan yok eder. Ârifler Allah ile yaşadıklarından gerçek hayat onların hayatıdır. Rabbini bilen O'ndan ümit kesmez, nefsini tanıyan yaptığı işle kibirlenmez. Allah'ı bilen O'na sığınır, O'nu unutan ise yaratıklara sığınır.
Zikir ve zikrin tesiri, derin bir denizdir. Zikir, zikredenlerin kalblerinde hâsıl olan bir hâldir. Söylemesi, yazması, bildirmesi imkânsızdır.
Hak teâlâyı, bilen kimsenin dili söylemez olur. Kelime bulamaz ki, anlatabilsin. Şaşar kalır. Dünyadan ve insanlardan haberi olmaz. Zikrolunan, Allahü teâlâ olduğu gibi, zikreden de ancak Odur. Kendisini yine ancak kendisi zikredebilir. Mahlûkların, Onu zikretmek haddine mi düşmüştür? Ancak sıfat-ı ilâhiyyesi ile sıfatlanması için, yaratmış olduğu insana kendisini zikretmesini emretmiştir. Herkes, yaradılışındaki kâbiliyyeti kadar, o nihâyetsiz ve dalgalı denizden bir şey ile teselli bulur.
(Allah) kelime-i celilesini teşkile hizmet eden elif, lâm ve he harfleri, bu muazzam kelimenin işaret ettiği, hiçbir şeye benzemeyen zatı anlatmaya, alet ve vasıtadırlar. Bunları söylemek zikir değildir. Zikir, bu kelimenin neticesi, semeresi olan bir hâl ve keyfiyettir. Bu kelimeye zikir denmesi mecazdır. Hakiki mana ile değildir... Bunun gibi kelime-i tevhid de zikir değildir. Ancak söylemek ve mânası bakımından zikre alettir. Zikir, bu kelimenin ve bu ibarenin kalb ile tekrarından hâsıl olan bir hâldir. Bu hâlin husule gelmesi, bu kelime ve ibareye bağlıdır.