Müteşâbih Ve Muhkem âyet-i Kerimeler
Kur'ân-ı kerimde âyetler iki nevidir. Bunların bir kısmının manası açıktır. Bunlara (Muhkem âyetler) ismi verilir. Bir kısmının mânası ise, açıkça anlaşılmaz. Bunlar, ayrıca tefsire, izâha muhtaçtır. Bu âyetlere (Müteşâbih âyetler) adı verilir. Hadis-i şerifler [Peygamberimizin sözleri] de, muhkem ve müteşâbih olmak üzere iki kısmdır. Bunları tefsir etmek mecbûriyeti, İslâm dininde (İctihâd) müessesesinin kurulmasına sebep olmuştur. Peygamberimiz de, bizzat ictihâd yapmıştır. Onun ve Eshâb-ı kirâmın yaptıkları ictihâdlar, İslâm bilgilerinin temelidir. İslâm dinini yeni kabul eden kavimlerin, kendi dinlerine göre mukaddes saydıkları şeylerin İslâm dinindeki hükmünün ne olduğunu, İslâm dininin bunlar hakkında nasıl hükmettiğini sordukları zaman, İslâm âlimleri bunlara cevaplar vermişlerdir.
Bunlardan itikat, iman ile ilgili meselelerin hâlledilmesi, cevap verilmesinden (Kelâm) ilmi meydana gelmiştir. Kelâm âlimlerinin İslâmı yeni kabul edenlere, eski dinlerinin niçin yanlış olduğunu mantıki bir tarzda ispat etmeleri icap ediyordu. Kelâm âlimleri bu meseleleri çözmek için çok uğraştılar. Birçok hakikatler ve çok kıymetli mantık ilmi ortaya çıktı. Bir yandan da, yeni Müslüman olanlara Allahü teâlânın var ve bir olduğunu, ebedi olduğunu, doğmamış ve doğurmamış olduğunu, onların anlayacağı tarzda anlatmak ve şüphelerini ortadan kaldırmak icap ediyordu. Kelâm âlimleri bu işte çok muvaffak oldular.
Bu mukaddes vazifeyi yapmakta, Müslüman fen adamları da, kelâm âlimlerine yardımcı oldular. Meselâ, yıldızlara kudsiyet veren Sâbii ve Veseniye ismindeki putperestleri, bu yanlış itikattan uzaklaştırmak için, mantık ve heyet [astronomi] âlimi Yakûb bin İshak el-Kindi senelerce uğraştı ve sonunda onlara, düşüncelerinin yanlış olduğunu vesikalarla ispat etti. Ne yazık ki, kendisi, eski Yunan filozoflarının sapık fikirlerinin tesirleri altında kalarak Mutezili oldu!..