Ramazan Mahfî Efendi

İslâmiyyete uymayan isrâf, harâmdır. Mürüvvete uymayan isrâf, tenzihen mekrûhtur. İsrâfın harâm olduğu muhakkaktır. Kalbin hastalığıdır. Kötü bir huydur. Dinimizin, hasisliği, cimriliği, isrâftan dahâ çok kötülemesi, isrâfın cimrilik kadar kötü olmadığını göstermez. Hasisliğin dahâ çok kötülenmesi, insanların çoğu yaratılıştan, mal biriktirmeyi sevdiği içindir...
İsrâfın kötülüğünü göstermek için, Allahü teâlânın, (İsrâf etmeyiniz! Allahü teâlâ, isrâf edenleri sevmez) meâlindeki kelâmı yetişir. İsrâ sûresindeki âyet-i kerimede de meâlen, (Tebzir etme! Tebzir edenler, şeytânların kardeşleridir) buyuruyor. Şeytânın kardeşi de, şeytân olur. Şeytân isminden dahâ kötü bir isim yoktur. İsrâfı, bundan dahâ çok kötüleyen bir şey düşünülemez. Allahü teâlâ, mallarını isrâf edenlere bir şey vermeyiniz diye emrederken, bunları en kötü bir isim ile adlandırıyor...
DÖRT SUÂLİN CEVABI!..
Doğru oldukları herkesçe bilinen iki temel hadis kitâbında, [(Buhâri) ve (Müslim)de] Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", (Malı boş yere saçmayınız!) buyuruyor. İmâm-ı Tirmizinin "rahmetullahi teâlâ aleyh", Ebi Berze'den "radıyallahü anh" getirerek yazdığı hadis-i şerifte, Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Kıyâmet günü herkes, dört suâle cevâb vermedikçe hesâbdan kurtulamayacakdır: Ömrünü nasıl geçirdi. İlmi ile nasıl amel etti. Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harcadı. Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?)