Selâhaddîn Zerkûb
Kapının önünden Mevlânâ hazretlerinin geçmekte olduğunu gören kuyumcu Selâhaddin ve çırakları, onu hürmetle selâmladılar. Mevlânâ, dükkâna merhametle teveccüh ettiğinde, dükkândaki bütün eşyâlar altın oldu. Bu durumu hayretle gören Selâhaddin, dükkânındaki bütün malzemeyi, âletleri, çıraklarına ve fakirlere dağıtıp Mevlânâ'nın peşinden gitti. Ona talebe olmayı, dünyâ servetlerinden üstün gördü. Huzûra vardığında hazreti Mevlânâ onu talebeliğe kabûl etti...
Bu mübarek zat buyurdu ki:
"Allahü teâlâdan korkanların gıdâsı, Allahü teâlâdan ümidini kesmemektir."
"Ağzıma lüzumsuz bir lokma koyduğum zaman, oradan lüzumsuz bir söz çıkar.
"Bir konuda tereddütte kalıp doğrusunu kestiremediğiniz vakit, nefsin arzusuna aykırı olan hangisi ise onu tercih edin. Çünkü işin doğrusu, nefsâni arzulara karşı çıkmaktır."
"Allahü teâlâyı sevmenin alâmeti zikri (her işte O'nun emrine uymayı) sevmektir."
Şükredenlerin hâli sorulduğunda; rivâyet ettiği şu hadis-i şerifle cevap verdi: (Her hâllerinde Allahü teâlâya şükredenler ilk önce Cennet'e girecek ve en evvel haşr olacak kâfiledirler.)
"İlim nasıl öğrenilir?" diyen bir sevenine şu tavsiyede bulundu: "Peygamber efendimiz buyurdular ki: (Her kim bildiği ile amel ederse, Hak teâlâ ona bilmediği ilimleri verir.)"
FEYİZ VE BEREKET...
Selâhaddin Zerkûb hazretleri, 1258 (H.657) senesinde hocası Mevlânâ'nın sağlığında vefât etti. Cenâze namazını hocası kıldırdı. Vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
"Şunu iyi bilmek lâzımdır ki, Allahü teâlânın evliyâ kulları, insanlara ve diğer mahlûkâta karşı büyük bir rahmet-i ilâhidir. Çünkü onların mübârek vücutlarının varlığı sebebiyle, bütün mahlûkât, huzur ve büyük bir rahatlık içindedir. Gelen feyz ve bereketler, yiyecek ve içecekler, rızıklar, hep o veliler sebebiyledir."