Seyyid Ahmed Sünnetî
Kazâ, kaderin husûsi bir kısmıdır. Kader, anbara doldurulmuş buğday gibidir. Kazâ ise, onu ölçerek vermek gibidir. Ömer "radıyallahü anh", Şâma geldi. Şehirde vebâ hastalığı olduğunu işitince, şehre girmedi. Allahü teâlânın kazâsından kaçıyor musun? dediklerinde, Allahü teâlânın kazâsından, kaderine kaçıyorum buyurdu ki, kader, kazâ şeklini almadıkça değişebilir. [Kader, maaş bordrosu gibidir. Kazâ ise, bu maaşın dağıtılmasıdır.] İbni Esir dedi ki: Kazâ ve kader, birbirinden ayrılmaz, çünkü, kader temel gibi, kazâ da üstündeki binâ gibidir). Kader kelimesinde diyor ki: (Kader, Allahü teâlânın, olacak şeyleri ezelde bilmesidir. Kazâ, kaderde bulunan şeyleri, zamânı gelince yaratmasıdır)].
İmâm-ı Gazâli, (İhyâ-ül'ulûm) kitâbında buyurdu ki: (Kazâ-i mu'allak, Levh-i mahfûzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp, duâsı kabûl olursa, o kazâ değişir). Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabûl olan duâ, o belâ gelirken korur). Duânın belâyı defetmesi de, kazâ ve kaderdendir. Kalkan, oka siper olduğu gibi, su, yerden otun yetişmesine [ve havanın oksijen gazı, canlının hücrelerindeki gıdâ maddelerini yakıp harâret meydâna gelmesine] sebeb olduğu gibi, duâ da, Allahü teâlânın merhametinin gelmesine sebebdir. Bir hadis-i şerifte, (Kazâ-i mu'allakı, hiçbir şey değiştiremez. Yalnız duâ değiştirir ve ömrü, yalnız, ihsân, iyilik arttırır) buyuruldu.
ECEL BİR AN GECİKMEZ
Allahü teâlânın takdirinin, yani kaderin, Levh-i mahfûzda yazılması kazâdır. Bir kimseye takdir edilen belâ, kazâ-i mu'allak ise, yani, o kimsenin duâ etmesi de, takdir edilmiş ise, duâ eder, kabûl olunca, belâyı önler. (Ecel-i kazâ)yı da, iyilik etmek geciktirir. Fakat, (Ecel-i müsemmâ) değişmez. Ecel-i kazâ denilen, meselâ, bir kimse, eğer iyi iş yapar, yâhut sadaka verir, hac ederse ömrü altmış sene, bunları yapmazsa kırk sene diye takdir edilmesi gibidir. Vakit tamâm olunca, eceli bir ân gecikmez...