Peygamberimizi diri iken ve Peygamber iken bir ân gören, eğer gözleri görmüyorsa, bir ân konuşan, büyük veya küçük, bir mümine (Sahib) veya (Sahâbî) denir. Birkaç tanesine (Eshâb) veya (Sahâbe) yâhut (Sahb) denir. Kâfir iken görüp, Resûlullahın vefâtından sonra îmana gelen veya mümin olarak görüp de, sonra maazallah mürted olan kimse, sahâbî değildir. Eshâb-ı kirâm arasında bulunan Ubeydullah bin Cahş ve Sa'lebe bin Ebî Hâtıb mürted oldular. Mürted olduktan sonra tekrar îmana gelirse, yine sahâbî olur demişlerdir
Mümin olarak Resûlullah ile buluşan ve mümin olarak öldüğü bilinen cin ve insana sahâbî denir. Bu tarife göre, âmâ olan da ve uzun zaman birlikte bulunmayan da sahâbî olur. Melek sahâbî olmaz. Resûlullah vefât ettiği zaman yüzyirmidörtbinden fazla sahâbî vardı. Hepsi âlim, kâmil, yüksek insanlar idi.
Bütün din büyükleri diyor ki: Eshâb-ı kirâm Peygamberlerden sonra ve meleklerden sonra mahlûkların en eftali, en üstünüdür. Resûlullahı bir kere gören bir Müslüman, görmeyenlerin hepsinden, hattâ Veysel Karânî'den kat kat daha yüksektir. Eshâb-ı kirâm, Şâm'a girince, bunları gören Hıristiyanlar, hâllerine hayrân kalıp, (Bunlar, Îsâ aleyhisselâmın havârîlerinden daha yüksektir) dediler.
Eshâb-ı kirâmın üstünlüklerini bildiren âyet-i kerime ve hadis-i şerifler pek çoktur.
Sûre-i Âlî İmrânda meâlen buyuruyor ki: (Sizler, bütün insanlar içinde, en iyi bir ümmetsiniz, cemaatsiniz.) Yâni Peygamberlerden sonra, bütün insanların en iyisisiniz!
Sûre-i Tevbede meâlen buyuruyor ki: (Mekke-i mükerreme ehâlîsinden olup, Medîne-i münevvereye hicret eden Sahâbe-i kiramdan ve iyilikte onların izinden gidenlerden, Allahü teâlâ râzıdır. Onlar da, Allahü teâlâdan râzıdırlar. Allahü teâlâ onlara Cennetler hazırlamıştır.)
Sûre-i Enfâlde, Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine meâlen diyor ki: (Sana Allahü teâlâ yetişir ve sana tâbi olan müminler yetişir.) O zaman Sahâbe-i kiram pek az idi. Fakat, Allahü teâlâ yanında dereceleri pek yüksek olduğundan, dîni yaymakta sana yetişirler buyuruldu.