Sultan Abdülaziz, karşılama şenliğinin ilk anlarında sakin ve mütebessim çehreliydi. Ama yüz ifadesi yavaş yavaş değişti, bakışları giderek sertleşti, dişleri gıcırdadı ve nihayet dudakları arasından "Geri dönüyoruz" talimatı çıkıverdi. Bu alışılmamış tören, sinirlerini bozmuş, "bizimle alay ediyorlar" düşüncesine kaptırmıştı onu. Eh, bir nebzecik olsun haklı da sayılabilirdi, çünkü Fransa o sıralarda Hersek ihtilalcilerini, Girit âsilerini destekliyor, her alanda Osmanlı Devletine hasmane bir politika takip ediyordu. Kopacak skandalın boyutlarını tahmin etmek mümkün değildi.Padişahın emrine muhatap olan Hariciye Nazırı Fuad Paşanın etekleri tutuşmuştu. Bütün cerbezesini kullanarak, Fransızların Osmanlı Padişahını aralarında görmekten ne kadar büyük bir gurur ve mutluluk duyacaklarını izaha çalıştı. Kanuni Sultan Süleyman'ın İmparator I. Fransua'yı esaretten kurtarması, Barbaros Hayreddin Paşanın bu bölgede geçici bir idare kurması gibi olayların Fransız milletince hâlâ minnetle, şükranla anıldığı, bu şamatalı gösterile rin o ruh halinin bir tezahürü olduğunu anlattı. Ziyaret sırasında yapıla cak görüşmelerle, ilişki lerin düzelme yoluna gireceğini, bunun da Devlet-i Aliyye hayrına netice vereceğini söyledi. Sonra da:"Efendimiz, kulunuzu Sultaniye'nin seren direğine asıp, dönüş emrini ondan sonra veriniz!"Ve Fuad Paşa sustu. Hemen hemen aynı anda Fransız topları da... bu tesadüfi zaman lama, Zât-ı Şâhanenin gazabını teskin etmiş, mesele kendiliğinden kapanmıştı. Yoksa, Sultan Abdülaziz'in patlatacağı top öyle dehşetli bir gürültü çıkaracak ve öyle büyük bir tahribat yapacaktı ki, Avrupa'nın altı üstüne gelecekti. Hem de etkisini uzun yıllar ötesine taşıyarak...