Tasavvuf, Halk Içinde Hak Ile Olmaktır
Bir gün Mısır'da Osman Kureşi hazretlerinin yanına iki kişi geldi. Birisi Arapçayı biliyor, diğeri de hiç bilmiyordu. Birbirlerinin sözlerini hiç anlamazlardı. Arapça bilen; "Ne olsaydı da ben de Fârisi dilini bilseydim" derdi. Acem de; "Ben de bir Arabi biliverseydim" derdi... Bu ikisi Osman Kureşi hazretlerinin dergâhında gecelediler. Sabah Şeyh hazretlerinin huzûruna çıktılar. Arabi bilen Fârisi ile, Fârisi bilen Arabi ile konuşmaya başlayıverdi. Arabi bilen; "Bu gece ben rüyâmda İbrâhim aleyhisselâmı gördüm. Yanında Osman Kureşi hazretleri vardı. İbrâhim aleyhisselâm, Şeyh Osman'a hitâben; (Bu kişi Fârisi dili bilmek istiyor. Ona tâlim eylersiniz) diye emretti. O da bana nazar edip ağzıma eliyle dokundu. Uyandığımda Fârisi konuşur oldum" dedi. Diğeri bunu duyunca; "Ben de bu gece bir rüyâ gördüm. Peygamber efendimiz hazretleri ve yanında Osman Kureşi hazretleri vardı. O zaman Efendimiz, Şeyh Osman hazretlerine emredip Arabi öğretmesini bildirdiler. O da eliyle ağzıma dokundu. Kalktığımda çok rahat Arabi lisânını konuşur oldum" dedi.
Hikmetli sözleri de pekçoktur. Sevdiklerine sık sık; "Nefsini bilene, insanların övmesi zarar vermez. Kendini bilmeyip de insanların medhetmesine kapılanların vay hâline!.." buyururdu.
Kendisine; "Tasavvuf nedir?" dediler. Bunun üzerine o; "Tasavvuf, halk içinde Hak ile olmaktır. İnsan, sâhibini bir an unutmamalıdır. Allahü teâlâyı bir an kalpten çıkarmak (unutmak), büyük bir felâkettir. Yüksek bir yerden düşmektir" buyurdu. Yine ona; "Hakiki kul kime denir?" dediler. O; "Hakiki kul, Mevlâsı hâriç, her şeyden ümidini kesendir" buyurdu. Kimlerden sakınalım diye sorduklarında; "İşi karışık kimselerle düşüp kalkanın, hâli de karışık olur" buyurdu.
Talebelerine nasihati şöyle oldu: "Bu yola girenin, her şeyden önce bu yolun edebini öğrenmesi lâzımdır. Hiçbir edepsiz vâsıl-ı ilallah olamamış, Allahü teâlâya kavuşamamıştır. Allahü teâlânın zâtında ve sıfatlarında mârifet sâhibi olmak isteyenin, basiret sâhibi olması lâzımdır. Zerreden Arş'a kadar bütün mahlûkât, Allahü teâlânın ezeli varlığının bir delilidir. İbret nazarıyla bakanlar, O'nun varlığını, birliğini, kudret ve azametini ancak basireti kadar görebilirler."