“Zühd, dünyâyı gözden ve gönülden çıkarıp yok saymaktır.”
“Bâtılla karışan her hak, haklıktan çıkar, Bâtıl olur. Çünkü hakkın bâtılla beraber olmaya tahammülü yoktur.”
“Allahü teâlâdan korkarak takvâ sahibi olmayan fakîr, kendini haram yemekten kurtaramaz.”
“Ârifin işi Mevlâsıyladır. O, O’ndan başkasıyla ilgilenmeye tenezzül etmez.”
“Bir insan manevî manâda nasıl fakîr olur?” diye sorulunca, “Ondan geriye hiçbir şey kalmadığı zaman” diye cevap verdi. “Böyle olduğu nasıl ve ne zaman anlaşılır” denilince de, “Sol taraftaki günahları yazan melek, yirmi sene boyunca aleyhinde yazacak bir şey bulamadığı zaman anlaşılır” buyurdu... Bir başka zaman da, “Her şeyi bir kenara at! Rabbim Allah de! O zaman sana fakîr denir” buyurdu.
“Ma’rifetin şükrü takvâ, izzetin şükrü tevâzu, musîbetin şükrü sabırdır.”
“Rızkını Allahtan bilmeyip de onun mahlûkundan beklemek, insanı cenâb-ı Haktan uzaklaştırıp, halka muhtaç eder.”
“Müslüman kardeşinin hakkını, aranızdaki dostluk ve muhabbete güvenerek zayi etme. Zîrâ Allahü teâlâ, her mümine haklar verdi. Bu hakları ancak Allahü teâlânın hukukunu yerine getirmeyenler zayi ederler.”
“Dünyâ çok geniştir. O kadar sıkıntı verir ki, bir başkasının sana vereceği sıkıntıya ihtiyâç bırakmaz.”
“Kim gönlünü mahlûkata bağlayıp Hakka ulaşmak isterse, O’na kavuşamaz. Kim gönlünü Hakka bağlar, O’na ulaşmayı dilerse, arzusuna kavuşur.” “Kötülemekten ve övülmekten alınmayan zâhid; farzları ilk vaktinde eda eden âbid; işlerinin hepsini Allah için yapan da muvahhiddir.”
“Kul her şeyi bilebilmek için, her şeye muhtaçtır.”
“Kim nefsi ile bir rütbeye ulaşırsa, orada tutunamaz. Kim bir rütbeye nefsiyle beraber ulaştırılırsa, orada sabit kalır.”
“İnsanlarla sohbetin şartı, onlara iyilik etmeden kötülük etme! Onları sevindirmeden üzme!”
“Nefsin kötülüklerine, mâni olmak, onun arzu ve isteklerini yerine getirmeme ve bunlarla mücâdele husûsunda Allahü teâlâdan yardım iste. Azâbından korkarak, sevâbını ve mükâfatını umarak, muhtaç olduğunu düşünerek, O’nu hatırla.”