KATEGORİ: 1001 Osmanlı Hikayesi

Ata Efendi’nin Vatan Aşki

İstiklâl Harbi sırasında, İstanbul ile Anadolu arasındaki gizli haberleşmenin merkezi ve İstanbul'dan Anadolu'ya gitmek üzere hareket edenlerin üssü olarak kullanılan Özbekler Dergâhının şeyhi Atâ Efendi bu sırada büyük fedâkârlık ve kahramanlıklar gösterdi. İstanbul'un İngilizler ve İtalyanlar tarafından işgâl edildiği kara günlerde vatanı kurtarabilme çârelerini araştırdı. İngiliz işgâline, ilk karşı koyma hareketi olarak "Karakol Cemiyeti"ni kuranlar arasında yer aldı. Temsil ettiği dini ve mânevi kıymetleri, vatanın selâmet ve kurtuluşuna vakfetti. Kendisi gibi olan tasavvuf ehli ve âlim kimselerle elele vererek en gözü pek gençlerin gösteremediği cesâreti ortaya koydu, kapı kapı dolaşarak, birçoklarının ağızlarının açılmadığı o günlerde müminlere ümit telkin etti, başına sarındığı yeşil destârı, sarığı ve üzerindeki siyah cübbesi ile işgâl kuvvetlerinin dikkatini çekmeden çalışmalarını sürdürdü.

Vehbi Tülek

HüdÂyî Yolu

Sultan Ahmed Han, büyük bir câmi yaptırmak istiyordu. Kararını verdi ve yerini tesbit ettirdi. Temel atma merâsimi için hocası Aziz Mahmûd Hüdâyi ve diğer âlimleri dâvet etti. Kurbanlar kesildi. Temel atmak için ilk kazmayı, Aziz Mahmûd Hüdâyi hazret leri vurdu. Pâdişâh, yoruluncaya kadar temel kazdı. Böyle bir başlangıçtan yıllar sonra, câmi yapıldı ve açılışını yapmak ve Cumâ hutbesini okumak üzere Aziz Mahmûd Hüdâyi dâvet edildi. Ancak o gün beklenmedik bir şey oldu. Önce bardaktan boşanırcasına yağmur başladı. Sonra fırtına ile berâber denizde dalgalar büyüdü, yükseldi ve şiddetlen di. Bu şartlar altında Üsküdar'dan Sarayburnu'na geçmek imkânsızlaşmıştı. Ne var ki Şeyh hazretleri Hünkâra söz vermişti. Bu sebeple Üsküdar iskelesine geldi ve bir kayık kiralayarak içine atladı. O binince sâdık talebeleri durur mu? Hemen onlar da bindiler. Böylece Şeyh hazretleri yanında birkaç talebesiyle birlikte Sarayburnu'na doğru açıldı.

Vehbi Tülek

PÂdişÂhim, Baba Haydar Sizi Bekliyor!

Zamânın pâdişâhı Kânûni Sultan Süleymân, bir gece rüyâsında ak sakallı, nûr yüzlü bir ihtiyârın sırtını sıvazladığını gördü. İhtiyâr kendisine: "Efendimiz, Eyüp'teki Baba Haydar, sizi kulübesinde bekliyor. Onu ziyâret ediniz." dedi. Pâdişâh uyanınca bu sıcak sesi mânâlândırmaya çalıştı. Kimdi bu Baba Haydar? Devamlı Eyüb'e gitmesine rağmen, Baba Haydar diye birisinden bahsedildiğini hiç duymamış tı. Pâdişâhı ayağına dâvet eden bu zât kimdi? Kânûni bunları düşünürken Şeyhülislâm huzûra girdi. Pâdişâhı düşünceli görünce; "Bir derdiniz mi var Sultânım?" diye sordu. Pâdişâh da; "Hayrolsun inşâallah. Bu gece rüyâda yaşlı bir zât bana; "Eyüp'te Baba Haydar sizi bekliyor." dedi. Buna bir mânâ veremedim. Bu dâvete, sen ne dersin?" dedi. Şeyhülislâm; "Hayırdır inşâallah Pâdişâhım! Eyüp'te hiç bu isimde kimsenin bulun duğunu bilmiyorum. Baba Haydar kim acabâ? Sizinle Baba Haydar'ı arayıp bir ziyâret etsek iyi olur." dedi.

Vehbi Tülek

Sultan Ii. Bayezid Ve Baba Yusuf Sivrihisari

Sultan İkinci Bâyezid Han, Bâyezid Câmiini yaptırınca, bir Cumâ günü câminin açılışı için geldi ve Baba Yûsuf Sivrihisâri'yi de dâvet etti. Baba Yûsuf Sivrihisâri, namazdan sonra kürsüye çıkıp vâz etmeye başladı. Tesirli vâzıyla, Pâdişâh ve câmide bulunan cemâat ağlamaya başladı ve bu ağlama ile câmi inledi. Câminin açılışını seyretmek için gelip, dışarıda bekleyen üç hıristiyan, Baba Yûsuf hazretlerinin tesirli sözlerinden ve cemâatin topluca ağlamasından çok etkilenmişlerdi. Bu üç hıristiyan, müslüman olmaya karar verdiler. Hemen câmiye girip, Baba Yûsuf Sivrihisâri'nin huzûrunda müslüman oldular. Bu hâdiseyi gören Sultan İkinci Bâyezid Han, yaptırdığı Bâyezid Câmiinin ilk açılışında böyle bir hâdisenin vukû bulmasından dolayı çok sevindi. Sonra bunlara pek çok para ve mal hediye etti. Ayrıca vezirlerinin de vermelerini söyledi. Böylece müslüman olmakla şereflenen üç kişi, dünya ve âhiret saâdetine kavuştular.

Vehbi Tülek

Kanuni Sultan Süleyman Ve Bahri Dede

Kânûni Sultan Süleymân Zigetvar seferine çıkmadan önce hazırlıklarını tamamlayıp, evliyâ kabirlerini ziyâret edip zafer kazanmak için duâ etti. Ayrıca hayatta olan evliyâ ve ulemâdan da duâ istedi. Devrin meşhûr evliyâsı olan Bahri Dede'den de duâ iste mişti. Ayrıca fakirlere muhtaçlara dağıtır diye bir kese içinde bin flori altın hediye etti. Bahri Dede bu hediyeyi kabul edip bir yere sakladı. Sonra savaşa kendisinin de katılacağı nı söyledi. Ordunun hareket günü gelince o da orduyla yola çıktı. Böyle evliyâ bir zâtın aralarında bulunması pâdişâh, komutanlar ve askerler için büyük bir ümit ve moral oldu.

Vehbi Tülek

Sultan Ahmed Ve Bostan Çelebi

"Kadr" olması muhtemel olan bir gece Sultan Ahmed Han da şöyle bir rüyâ gördü:Saray-ı hümâyûndaki husûsi köşkün etrâfında heybetli ve nûrâni zâtlar geziniyordu. Onların kimler olduğunu araştırınca, yakın adamlarından birisi gelerek; "Sultânım! Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri köşkünüzü teşrif ettiler. Peşindekiler, onun dervişleri ve talebeleri dir." dedi. Bu haberi alan Sultan büyük bir sevinçle sarayın içine girdi ve orada Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretlerini gördü. İkrâm ve iltifât olmak üzere ona saltanat tahtına oturmasını teklif etti. O zaman Mevlânâ hazretleri; "Arşın gölgesi altında oturanlar, bu birkaç ağaç parçasından yapılmış tahta iner mi? Bu tac ve taht sizindir." buyurdu. Bu sırada Sultan Ahmed Han, Mevlânâ hazretlerinin orada bulunuşunu fırsat bilip, ondan devlete isyân eden, azgınlık ve taşkınlık yapan celâlilerin hakkından gelebilmek için himmet ve hayır duâda bulunmalarını istedi.

Vehbi Tülek

Rüstem Paşa Ve Şeyh Burhaneddin

Osmanlı devlet adamlarından Rüstem Paşa vezir olmayı arzu edip bunun için uğraşırdı. Fakat bâzı kimselerin aleyhinde çalışması sebebiyle Teke sancağına tâyin edilip, merkezden uzaklaştırıldı. Teke'ye vazifeli olarak gidince Isparta'ya da uğradı. Orada zamânın meşhur velisi, büyük mürşid Şeyh Burhâneddin hazretlerinin şöhretini duydu. Bu zâtı tanımak ve sohbetinde bulunmak için Eğridir'e ziyâretine gitti. Sohbetinde bulunup duâsını aldı. Şeyh hazretleri kendisine iltifat gösterdi. Bu tanışmadan sonra dergâhına sık sık gidip sohbetinde bulunurdu. Yine bir gece dergâha misâfir olmuştu. Bu ziyâretinde Rüstem Paşaya vezir olacağını iki defâ müjdeledi. Rüstem Paşa çok arzu ettiği vezirlik için ümit kesilmişken böyle bir müjdeye çok sevindi. O zâtın duâsını ve himmetini aldıktan sonra günden güne devlet kademelerinde yükselmeye başladı. Sonunda vaziriâzam oldu. Burhâneddin hazretlerinin verdiği müjde gerçekleşince ona muhabbeti ve bağlılığı iyice arttı.

Vehbi Tülek

Yavuz Ve Şeyh Mehmed Efendi

Bir gün Yavuz Sultan Selim'e bâzı kimseler gelerek Amasya'da Gümüşlüoğlu Şeyh Mehmed'in, Sultan Korkut sağdır diye propaganda yaptığını ve başına adamlar topladığı nı bildirdiler. Bunun üzerine Pâdişâh şeyhi getirtip İstanbul'da hapsettirdi. Şeyh Mehmed Efendi doğru sözlü, ihlâslı ve muhterem bir zâttı. Bunu bilen Veziriâzam Piri Paşa derhal Pâdişâhın yanına gelerek Şeyh Mehmed hakkındaki sözlerin asılsız olduğunu ve bunu tahkik için mûtemed birisinin memur edilmesini arzetti. Bunun üzerine Sultan Selim Han da; "Ehl-i vukûftan birisini bana gönder." diye tenbihledi.

Vehbi Tülek

Beykoz, Tokat Bahçesi

Evliya Çelebi'nin naklettiğine göre, Tokat bahçesi, Tokat kalesi'nin zaptının bir hatırası olarak Hz. Fatih'in emriyle yapılmıştır. Genis bir ormanlığı ihtiva eden bahçe, çitle çevrili olup, içinde av hayvanları hıfz edilirdi. Tokat bahçesinde bir kösk, büyük bir havuz ve suları kubbede asılı altın bir tasa kadar fışkıran güzel bir şadırvan, bir hamam ve müteaddid avlular vardı. Bir bahçe üstadı tarafından bakılan bu yerden IV. Murad çok haz eder, çemenzarında cirid oynardı. Bahçede Sultan IV. Murad'in attığı mızrağın mesafesini gösteren iki aded dikili taş vardı. Iki taş arasındaki mesafe 120 adımdı. Seyyahlar Hünkar iskelesinden Tokat bahçesine kadar olan sahanın "yeryüzünde cenneti andıran" güzelliğini meth ederek, onun Süleyman Han'ın dehasının bir mahsülü oldugunu, suların dört kat havuzdan aktığını, fakat sonra yüzüstü bırakılarak harab olduğunu ve bilahare 1746 senesinde Sultan I. Mahmud tarafından restore edildiğini söylerler. Duvarlarda Sultan Ahmed, Sultan Murad ve Sultan Osman zamanlarinda yazılmış güzel kitabeleri havi üç levha vardı. Bu kitabelerdeki yazılardan ikisi şöyledir: Ağaçlar altun olsa inciler yaprak İnsanın gözünü doyurmaz, illa toprak ... Fikr et ey dil ki, doğduğun vakit Halk handan idi ve sen giryan Ona sa'y et ki öldüğün vakit Halk giryan ola ve sen handan

Vehbi Tülek

Çandarli Kara Halil

Sultan Orhan Gâzi, âlimleri, evliyâyı görüp gözeten bir büyük bey idi. O mübârek kimse, bir gün Alâüddin-i Esved hazretlerini ziyârete gitti. Bu sırada Alâüddin-i Esved hazretleri nâfile namaz kılmakta idi. Orhan Gâzi, avluda bekledi. Bu sırada farz namaz vakti geldi. Orhan Gâzi ve orada bulunan Alâüddin-i Esved'in talebeleri namaz için hazırlandılar. Namazın sünnetini kıldılar. İkâmet okununca, talebeler arasında bulunan Kara Halil imâmete geçti. Hazır olan cemâate namaz kıldırdı. Alâüddin-i Esved de odasından çıkıp geldi. Bir müddet sohbet ettiler. Orhan Gâzi edeple dinledikten sonra başını kaldırıp; "Seferde ve hazerde, ahâli arasında vâki olacak hâdiselerde hükmedip, hak ile bâtılı ayırmak, şer'i, dini hükümleri beyân etmek için bir hoca efendi, âlim lâzımdır. Talebenizden birini benimle sefere gitmek için tâyin etseniz." deyip, arzu ve isteğini arzetti.

Vehbi Tülek

Beni Sâlih Duânızdan Unutmayın Efendim

Vehbi Tülek

Bütün Mahlûklar, Allahü Teâlânın Kudretindedir

Vehbi Tülek

İlimden Îmân, Cehâletten Küfür Hâsıl Olmaktadır

Vehbi Tülek

İbâdetlerin En Kıymetlisi Namaz Kılmaktır

Vehbi Tülek

Zikreden Dil, Şükreden Kalp, Sabreden Beden

Vehbi Tülek