KATEGORİ: 1001 Osmanlı Hikayesi

Osmanli'da İlk Feminist Kadin

Mary Mills Patrick, feminizm hareketini Amerika'dan Osmanlı'ya taşıyan ilk kadın... İstanbul'da bisikletle ve peçesiz olarak sokağa çıkan ilk kadın da budur. Onun bu davranışı, Hıristiyan azınlıklara mensup kız öğrenciler tarafından bile büyük tepkiyle karşılanmıştır. Patrick, İrlanda'dan Amerika'ya göç etmiş bir ailenin kızıydı. Üniversite eğitimini Amerika' da yaptı. İsviçre'nin Bern Üniversitesinde eski Yunan felsefesi üzerine doktora eğitimi aldı. Fransızca, Almanca, Ermenice, Yunanca ve Türkçe biliyordu. O, iyi yetiştirilmiş bir misyonerdi.Bu eğitimden sonra Türkiye'ye geldi. Erzurum'da görev yaptı. Patrick, 1876 yılında henüz 26 yaşında genç ve idealist bir kadın iken, Üsküdar'da faaliyet gösteren İstanbul Kız Koleji'nde felsefe hocalığına başladı. Kolejde 1890'da müdireliğe başlayan Patrick, 1924 yılına kadar bu görevde kaldı. Bu tarihte görevini Kathryn Nevell Adams'a devrederek Amerika'ya gitti.

Vehbi Tülek

Devlet İçinde Devlet Ya Da Düyun-u Umumiye

Osmanlı devletinde ilk dış borç, 1854 Kırım Savaşından sonra alındı. Osmanlı Devleti, Sultan İkinci Abdülhamid Han zamânına geldiğinde, ağır dış borçlar altında ezilme mevkindeydi. Akıllı tedbirlerle belli bir zaman içerisinde bu borçlar ödenebilirdi. Lâkin 93 Harbi (1877-78) hezimeti, devleti iflâsın eşiğine getirdi. Devlet, en verimli topraklarını kaybetti. Akın akın gelen göçmenlerin sayısı bir milyona ulaştı. Bu kadar göçmeni bir yıl içinde rahata kavuşturmak çok zordu. Bu arada, Rusya'ya ağır tazminât ödeme mecbûriyetiyle karşı karşıya kalındı. Rusya Ağrı kendilerine bırakıldığı takdirde, tazminât hakkından vazgeçebileceğini teklif etti ise de, Sultan Abdülhamid Han bu teklifi kesinlikle reddetti. Eğer Sultan Abdülhamid Han Ayastefanos Antlaşmasındaki tazminâtı Berlin Muâhedesi ile düşürmemiş olsaydı, devlet daha o sırada batabilirdi. Ordunun durumu ise perişan bir vaziyetteydi. Emperyalist Avrupa devletleri yıllardır peşinde koştukları emellerine ulaşmak üzereydi. Onlar dış baskıların çemberi içerisinde sıkışan imparatorluğu borç bataklığı içinde boğmak istiyorlardı. İşte İkinci Abdülhamid Hanın devraldığı mâli durum bu idi.

Vehbi Tülek

Akşemseddin Ve Fatih Sultan Mehmed

İkinci Murâd Hanın vefâtı ile Osmanlı tahtına çıkan genç pâdişâh Sultan Mehmed, İstanbul'un fethi hazırlıklarını tamamladıktan sonra şehre doğru hareket ederken, Allah adamlarının da ordusunda bulunmasını istedi. Bu dâvet üzerine Akşemseddin, Akbıyık Sultan, Molla Fenâri, Molla Gürâni, Şeyh Sinân gibi meşhûr âlim ve veliler, talebeleriyle birlikte orduya katıldılar. Yine orduya katılan Aydınoğlu, Karamanoğlu, İsfendiyaroğlu kuvvetleri gibi gönüllü birlikler, İstanbul'un fethinin, bütün Türk-İslâm âlemince mukaddes bir gâye kabûl edildiğini dile getirdiler. Bilhassa talebeleriyle birlikte orduya katılan Akşemseddin hazretleri ve diğer âlim ve evliyâ zâtlar, askerlere ayrı bir şevk ve azim veriyorlardı. Fâtih Sultan Mehmed Han, İstanbul önlerinde ordugâhını kurduktan sonra, düşmana önce İslâmı tebliğ etti. İslâmiyetin emri olan hususları bildirdi. Fakat, Bizanslılardan red cevabı alınca, şehri kuşatmaya başladı. Kuşatmanın uzaması ve bir netice elde edilememesi bâzı devlet adamlarını ümitsizliğe düşürdü. Bunlar şehrin alınamayacağını, üstelik bir Haçlı ordusunun Bizans'ın imdâdına koşacağını sanıyorlardı. Bütün bu olumsuz propagandalara karşı orduda pâdişâhı ve askeri fethe karşı gayrete getiren bir din büyüğü vardı; Akşemseddin. O, şeyhi Hacı Bayram-ı Veli'nin; "İstanbul'un fethini şu çocukla bizim köse görürler!" sözünü biliyor ve tahakkuk edeceğine kalpten inanıyordu.

Vehbi Tülek

Yenişehirli Abdullah Efendi

İstanbul'da ilk olarak kurulan matbaanın kurulmasına fetvâ veren, elli yedinci Osmanlı şeyhülislâmıdır. Sultan Üçüncü Ahmed Han tarafından şeyhülislâmlığa getirildi. Dâmâd İbrâhim Paşayla iyi anlaşıp hizmette bulundu. Pâdişâhın ihsânlarına kavuştu. Zamânındaki birtakım kültür ve yenilik faâliyetlerine ön ayak oldu. İbrâhim Müteferrika tarafından kurulan matbaanın kurulmasıyla ilgili fetvâyı verdi. Bu matbaanın kurulmasıyla ilgili fetvâsı şöyledir:"Kitap basma sanatını iyi bildiğini söyleyen bir kimse, lügat, mantık, astronomi, fizik ve benzerleri âlet ilimleri kitaplarının harflerini ve kelimelerini birer kalıba çıkarıp, buradan kâğıtların üzerine basarak bu kitapların benzerlerini elde ederim, dese, bu kimsenin, böyle kitap basmasına dinimiz izin verir mi?" Abdullah Efendi cevâbında:"Kitap basma sanatını iyi bilen bir kimse, bir kitabın harflerini ve kelimelerini birer kalıba çıkarıp, kâğıtlara basmakla bu kitaptan az zamanda kolayca çok sayıda kitap elde ediyor. Böylece çok ucuz kitap yazılmasına sebep oluyor. Fâideli bir iş olduğundan dinimiz bu kimsenin bu işi yapmasına izin verir. Kitapta yazılı ilmi bilen birkaç kişi önce kitabı tashih etmelidir. Tashih ettikten sonra basılırsa güzel bir iş olur." buyurdu.

Vehbi Tülek

Osmanlinin Lübnan Siyaseti

Osmanlıda olduğu gibi Memluklularda da toprak idaresi Tımar sistemiyle idi. Ancak Memluklular, Lübnan topraklarını önce Tımar sistemi ile yönettilerse de sonraları bunu veraset sistemine döndürdüler. Sultan Selim Han Lübnan'ı alınca toprakların yine veraset ile idaresinin devamını emretti. Ki koca Osmanlı devletinde toprakları Tımara tabi olmayan tek bölge Lübnan oldu. Selim Han, Lübnan'daki cemaatlerin en güçlüsü olan Dereziler'den, Maanoğulları'nı emir tayin etti. Bu sistem ta 1697'ye kadar böyle sürdü. Ve Lübnan tarihinin en huzurlu dönemini yaşadı. Fransa ve İtalya'dan gelen misyonerler Derezi ailelerine Katolikliği aşılamaya başladılar. Bundan sonra bölgede karışıklık ve huzursuzluk aldı yürüdü. Lübnan liderliği 1697'de yeni Hıristiyan olan Maanoğullları'ndan Beşir Şihabi'ye geçti. Onun oğlu Katolik Beşir Ömer, 1789'da Emir oldu ve 51 sene ülkeyi yönetti. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'nın Osmanlı Devletine isyanı üzerine Beşir Ömer onun tarafını tutarak; Osmanlı Devleti aleyhine çalıştı. Fransızlar bu arada Marunileri, Derezilere karşı tahrik ederek silahlandırdılar. Artık Lübnan'da huzur bitmişti. Her tarafta kan akıyordu.1841'de tekrar idarede etkili olan Osmanlı Devleti, İstanbul'dan Ömer Paşa'yı Lübnan'a vali tayin etti... Her tarafta kan dereleri akıyordu. Maruni ve Dereziler birbirlerine karşı silaha sarıldılar. Fransızlar insanları, Ömer Paşa'ya karşı ayaklandırdılar. 1845'te Lübnan'a inceleme ve gerekli değişiklikleri yapmak üzere Osmanlı Dışişleri Bakanı Şekip Efendi tam yetki ile gönderildi. Bu Şekip Efendinin İstanbul'daki hükümete gönderdiği raporu devlet arşivlerinde vardır. Bu raporda özetle şöyle yazıyor: "Lübnan'daki karışıklıkların tek bir sebebi vardır: Buradaki İngiliz ve Fransız Konsolosları Maruni ve Derezileri karşılıklı olarak kışkırtıp silahlandırıyorlar. Bu konsoloslar Lübnan'dan çıkarılmadıkça Lübnan huzura kavuşamaz." Bir Türk devlet adamı, Fransızların Marunileri, İngilizlerin de Derezileri ölüme sürüklediğini tesbit etmiş.

Vehbi Tülek

Osmanlilarin Rumeli’ye Geçmeleri

Bizans'taki saltanat mücâdelesinde taht iddiâcıları Orhan Gâzinin desteğini sağlamak istediler. Altıncı Yuannis Kantakuzen, kızı Teodora'yı Orhan Gâziye verdi. Orhan Gâzi, 5000 Osmanlı askerini Avrupa kıtasına geçirip Kantakuzen'e yardımcı gönderdi. Yardım için Trakya'ya geçen Osmanlı askeri, bölgede keşif yaparak çevreyi tanıdı. Orhan Gâzinin desteğiyle Bizans tahtına sâhip olan Altıncı Yuannis Kantakuzen, 1347'de dâmâdını Üsküdar'a dâvet ederek görüştü. Orhan Gâzi Üsküdar'da üç gün misâfir kaldı. Kantakuzen, Bizans tahtındaki yerini sağlamlaştırınca Papa'yla gizli irtibat kurdu ve Akdeniz, Ege, İstanbul ve Karadeniz'de koloni rekâbetindeki Venediklileri destekledi. Buna karşılık Orhan Gâzi de Cenevizlilere yardım etti. Ayrıca 1352'de Üsküdar ve Kadıköy ile Marmara adalarını fethettirdi. Kantakuzen aleyhine Bulgarlar ve Sırplar batıdan harekete geçince Osmanlılara karşı Papalık ile ittifak içinde olmasına rağmen, Orhan Gâziden yardım istedi. Orhan Gâzi, Bizanslılardan Gelibolu Yarımadasındaki kalelerden birinin verileceğine âit söz alınca oğlu Vezir Süleymân Paşa kumandasında on bin kişilik bir Osmanlı kuvveti gönderdi. Kantakuzen, Osmanlı askerinin yardımıyla Dimetoka'da Bulgar ve Sırplara karşı başarılı muhârebeler yaptı.

Vehbi Tülek

Kibris’in Fethi

1569 Haziran ayında İskenderiye yakınlarında Nil teknelerinin yolunu kesen Venedik korsanlarının Müslümanları esir alıp Kıbrıs'ta satmaları olayına çok hiddetlenen Selim Han, derhâl Venedik'e bir elçi göndererek Kıbrıs'ın Osmanlı Devletine terkini istedi. Bu isteğin Venedik tarafından reddi üzerine sefer hazırlıklarına başlandı.Aslında Kıbrıs'ın Osmanlı Devletince fethini mecbûri kılan birçok sebep vardı. Osmanlı Devletini, hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara yollarının, uzun, yorucu ve yetersiz olmasına karşılık, Kıbrıs üzerinden bu ülkelere her türlü lojistik destekler daha çabuk, rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak Kıbrıs'ın, büyük deniz gücüne sâhip Venedik Cumhûriyetinin elinde bulunması bu imkânı ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca Kıbrıs veya yakınlarından geçen Osmanlı ticâret ve hacıları taşıyan yolcu gemileri, Akdeniz'de Hıristiyan korsanları tarafından vurularak soyuluyor, Venedik de bu korsanları himâye ediyordu.İkinci Selim Han, hazırlıkları bitirdikten sonra, Kıbrıs serdârlığına Lala Mustafa Paşa yı tâyin etti ve 15 Mayıs 1570'te donanma İstanbul'dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa, bütün Avrupa devletlerinin Venedik'e yardım etmelerine rağmen, şiddetli çarpışmalar sonunda 8 Eylül 1570'te Lefkoşe'yi 1 Ağustos 1571'de de Magosa'yı alarak Kıbrıs'ın fethini tamamladı.

Vehbi Tülek

Venediklilerin Zulmüne Karşilik Osmanli Devletinin Vergi Adaleti

Osmanlı Devleti, adayı fethettikten sonra, Kıbrıs'da adaletin tam tesisi ve Venediklilerin vergi adaletsizliklerinin ortadan kaldırılması için gereken bütün hukuki düzenlemeleri de yapmıştır. İslam hukuku­nun tatbiki yanında, özellikle haraci arazi vergilerinin dü­zenlenmesi ile alâkalı olarak 980/1572 tarihli Kıbrıs Adası Kanunnâmesi hazırlanmıştır. Biz bu kanunnâmeyi uzun uzadıya zikredecek değiliz. Ancak Kıbrıs'daki vergi adaletini sağlayan giriş mahiyetindeki kısmını özetle­yeceğiz. Diğerlerininin ise, orijinalini vermekle yeti­neceğiz:Kıbrıs Kanunnâmesi'nin Mukaddemesi:"Venedikli kâfirler zamanında Kıbrıs ahalisinin mah­sulatından, bazılarından altıda bir; bazılarından beşte bir; bazılarından dörtte bir ve bazılarından da üçte bir alınıyordu.Ada halkı arasında Farikoz denen bir gurup haftada iki gün beglerine ve toprak sahiplerine çalışmakla mükel­lefdi.Ahali ve büluğa eren gençler, 60, 80, 90 akçe arasında değişen maktu vergilerini verdikden sonra ken­dileri, oğulları ve kızları için ayrı ayrı tuz hakkı adı altında ayrıca beşer akçe verirlerdi.Ziraat edilen arazilerden kesin olarak üçte bir ürün alınırdı.Ahalinin kısrağı katır doğursa 60 akçe; tay doğursa 25 akçe; inekleri doğursa beş akçe; her koyun ve kuzu­dan bir akçe alınırmış.

Vehbi Tülek

Fatih Ve Hocazade

Sultan Mehmed Han (Fâtih) Osmanlı tahtına oturup da onun âlimlere muhabbeti ve lütf-ı ihsânı ün salınca ve çevresine zamânının meşhur âlimlerini toplayınca, Hocazâde de onun yanında olmak şerefini kazanmak istedi. Ne var ki yolculuk masraflarını karşılayacak parası olmadığından bir türlü yola çıkma cesâretini bulamıyordu. Bu sırada derslerine katılan bir talebenin sekiz yüz akçesi olduğunu öğrenince, bu parayı ödünç alıp yola çıktı. Talebe de yanında ve hizmetinde idi. Oraya öyle bir zamanda vardı ki, pâdişâhın otağı İstanbul'dan Edirne'ye gidiyordu. Pâdişâh-ı âlem, bir yanında Molla Seyyid Ali, diğer yanında Molla Zeyrek olduğu halde ilmi konularda münâzara yaparak ilerliyordu. Vezir Mahmûd Paşa, Hocazâde'yi görünce; "Hoş geldin. Ben de seni Pâdişâha anlatmıştım. Gel hemen onunla görüş." diyerek önüne düşüp Pâdişâhın yanına yaklaştılar. Hocazâde hükümdârı selâmlayıp elini öptü. Mahmûd Paşa onun Hocazâde olduğunu bildirerek ilmini övdü.

Vehbi Tülek

Zenbilli Ali Efendi

Yavuz Sultan Selim Hanın tahta çıkmasından sonra da müderrislik vazifesine devâm eden Zenbilli Ali Efendi, hak severliği ve doğruluğu ile dikkati çekmiştir. Pâdişâhın her hareketinde, İslâmiyete uymasında yardımcı olmuştur. 1516 (H. 922)'de yapılan Mısır Seferi için fetvâ vermiştir.Zühdü, takvâsı, istikâmeti ve doğruluğu ile meşhur olan Zenbilli Ali Efendi, dine uymayan her çeşit hükme ve karara şiddetle karşı çıkardı. Celâlli olmasıyla tanınan Yavuz Sultan Selim Hanın, şiddetli hareketlerini bile teskine muvaffak olurdu. Bir defâsında Yavuz Sultan Selim Han, Topkapı Sarayı hazine görevlilerinden 150 kişinin sorumsuz davranışların dan dolayı idâmını emretmişti. Zenbilli Ali Efendi, bu karârı duyunca derhal divân-ı hümâyûna koştu. Vezirler ayağa kalkıp saygı ile karşıladılar ve baş köşeye oturttular. Şeyhülislâmın divâna gelmesi âdet olmadığından, niçin geldiğini sordular. Pâdişâhla görüşmek istediğini söyledi. Durum Pâdişâha arzedildi. Yavuz Sultan Selim Han, huzûra girmesine izin verdi. Arz odasına girip selâm verdi. Pâdişâhın hürmet göstermesinden sonra, gösterilen yere oturdu. Sonra Pâdişâha;

Vehbi Tülek

Bütün Mahlûklar, Allahü Teâlânın Kudretindedir

Vehbi Tülek

İlimden Îmân, Cehâletten Küfür Hâsıl Olmaktadır

Vehbi Tülek

İbâdetlerin En Kıymetlisi Namaz Kılmaktır

Vehbi Tülek

Zikreden Dil, Şükreden Kalp, Sabreden Beden

Vehbi Tülek

Yasaklardan Sakınan Ve Emirlere Uyana Ne Mutlu

Vehbi Tülek