Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.486.859
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Sultan II. Murad devri. 1441 senesinde Macaristan üzerine yapılan bir akında, Akıncı birliklerimiz pusuya düşürüldü ve bir çok asker ile birlikte Akıncı kumandanlarından Rüstem bey de esir edildi. Rüstem bey, gayet yakışıklı ve zeki bir gençti. Macar kumandanı ondan hoşlandı ve kendi hizmetine aldı. Konağında ona bir oda verdi ve bütün şahsi işlerini ona havale etti. Gayet dindar olan Rüstem Bey, şartlar ne olursa olsun beş vakit namazını bırakmaz ve vakti girince hemen kılardı. Her işin üstesinden kolayca gelmesi ve kıvrak zekası sayesinde ibadetine kimse karışmıyordu.
Uzun seneler İngiltere'nin İstanbul'daki büyükelçisi olan Lord Paul Ricault, Sadrazamın daveti ile Eylül 1663'de Uyvar seferine gözlemci olarak katılmıştı. Sefer sırasında gördüklerini şöyle anlatır:"Gerek Veziriazamın, gerekse diğer büyük kumandanların otağ larına çadırdan ziyade saray demek doğru olur. Muhteşem ve harikul âde süslemeleri, çeşitli oda ve daireleri ile saraylardan fazla masraf edilmişti. Bu seyyar saraylar ve ağır kazıkları, parçalar halinde menzil den menzile taşınıyordu. Osmanlı ordusu günde 5-6 saat yürüyordu. Daha fazla yürüyüşe cebri yürüyüş denir ki, fevkalade hallerde olur. Ordu ağırlıklarını at, katır ve develer taşır. Otağ kurucular ordudan daima bir menzil önde giderler. Otağ sahipleri bir menzile gelince otağlarını kurulmuş bulur lar. Her otağ çifttir. Biri kullanılırken diğeri bir menzil sonrasında kurulmaktadır. Sanıyorum bu muhteşem otağları Osmanlılar, ne kadar zengin ve kudretli olduklarını gösterip, düşmanın gözünü korkutmak için kullanıyorlar.
Ebû Tâhir bin Tayfun Secâvendi hazretleri Hanefi mezhebi fıkıh âlimidir. 596 (m. 1200)'de vefât etti. Müfessir, fakih ve miras taksiminden bahseden ferâiz ilminde mütehassıs idi. Es-Sirâciyye fil-ferâiz adlı eserinden bazı bölümler:
Sirâcüddîn Muhammed Secâvendî hazretleri "ferâiz"e dair eseriyle tanınan Hanefî fıkıh âlimidir. Afganistan’da Gazne’de doğdu ve burada yaşadı. Meşhur âlim Kutbüddin el-Halebî’nin derslerine devam ederek icazet aldı ve çok talebe yetiştirdi. 596 (m. 1200)’de vefat etti. Bir dersinde şöyle buyuruyor:
İsa aleyhisselam bir Yahudi ile yolculuğa çıkar. Yanında üç ekmeği olan Yahudi, göstermeden ekmeğin birini yer. İsa aleyhisselam "Senin üç ekmeğin vardı, biri ne oldu?" diye sorunca Yahudi, "benim ekmeğim iki idi" diyerek yalan söyler...
Yollarına devam ederken bir cüzzamlı hastaya rastlarlar. İsa aleyhisselam asası ile dokununca hasta iyileşir. İsa aleyhisselam yine ekmeğinin kaç olduğunu sorar. Yahudi "iki" diye cevap verir...
Bu minval üzere giderken, İsa aleyhisselamın yolda nice mucizelerine şahit olan Yahudi iman etmemekte ısrar eder...
Zamanın akıllı geçinenlerinden güngörmüş bir zâtın yolu bir gün bimarhâneye (ruh ve sinir hastalıkları hastahânesine) uğramış. Hastalardan birine sormuş:-Kaç yıldır buradasın?-Senesini ben de unuttum. Aslında deli falan da değilim. Nedense bir kez paçayı kaptırdık ve bir daha kurtulamıyoruz.-Peki seni ne diye burada tutuyorlar?-Doktorlardan "mazarratlı harfler"i saymalarını istiyorum; cevap veremiyorlar. Bu sefer ben onlara sayıyorum, beni urgana vuruyorlar.