
En Şerefli Söz, Allahü Teâlâyı Anmaktır
Ali bin Sai hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Mısır’da ikamet etti. 330 (m. 941) yılında burada vefât etti. Ebû Ca’fer-i Saydalanî’nin talebesidir. İbn-i Sai buyurdu ki:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.291.315
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Ali bin Sai hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Mısır’da ikamet etti. 330 (m. 941) yılında burada vefât etti. Ebû Ca’fer-i Saydalanî’nin talebesidir. İbn-i Sai buyurdu ki:
Sultan İkinci Murâd Han memleketi iç ve dış huzûra kavuşturduktan sona tahttan çekilmiş, yerine oğlu Fâtih Sultan Mehmed'i oturtmuştu. Ancak düşmanlar, sultanı çocuk yaşta görüp sefer hazırlıklarına başladılar. Bunun üzerine İkinciMurâd Han tekrar tahta geçti ve Fâtih Sultan Mehmed'i Manisa'ya gönderdi. İlim adamlarının çoğu birer bahâne ile Manisa'ya gitmek istemedi. Molla Hüsrev kazaskerlikten istifâ ederek şehzâde ile birlikte Manisa'ya gitmeye karar verdi. Fâtih onun bu karârını duyunca; "Vazifenize devâm edin, zirâ memleketin size ihtiyâcı var." dediyse de Molla Hüsrev; "Tahttan ayrılıp Manisa'ya giderken, sizi yalnız bırakmam uygun olmaz. Müsâde buyurun geleyim." diyerek samimiyetini bildirdi ve birlikte Manisa'ya gitti. Fâtih Sultan Mehmed bu muhterem âlimden çok istifâde etti.
Bir gün Sultan İkinci Murâd Hân, Edirne'de abdest tâzelemek üzere çıktığı zaman ayağı kayıp düştü. O sırada nûr yüzlü bir kimse peydâ oldu. Sultânı elinden tutup, o tehlikeli hâlden kurtardı ve âniden kayboldu. Sonra Pâdişâh, kendini tehlikeden kurtaran o zâtla görüşmek istedi. Edirne'nin bütün sâlih kimselerini huzûruna dâvet etti. Ancak, dâvet ettiği kimseler arasında aradığı zât yoktu. Nihâyet bütün Edirne halkını bir yere toplatıp, birer birer gözden geçirdikten sonra, aralarında, elinden tutup kurtaran Şücâeddin Karamâni'yi buldu. Ona hürmet edip, iltifât ve ihsânlarda bulundu. Debbaglar Mahallesinde ona bir mescid ve bir dergâh yaptırdı. Talebelerine Murâdiye evkâfından maaş bağlatıp, ihsânlarda bulundu.Şücâeddin Karamâni, kendi mezarının duvarını, kendi eliyle kerpiçden yaptı. Her kerpici, yerine üç defâ İhlâs sûresi okuyarak koydu.Kânûni Sultan Süleymân Hân, pâdişâhlığı zamânında Edirne'ye geldiğinde, mescidini büyültüp câmi hâline getirdi. OrayaKur'ân-ı kerim okuyan hâfızlar, müezzin ve hatib tâyin etti. O sırada dergâhında vazifeli olan Cerrahzâde Mustafa Çelebi, Şeyh Şücâeddin Karamâni hazretlerinin yaptığı duvarı yıktırmayıp, bereketlenmek için olduğu gibi bıraktırdı.Şücâeddin Karamâni, dergâhını ve mescidini büyütüp imâr eden müslüman olmayan mimârın rüyâsına girip, onu İslâma dâvet etti. O da ertesi gün İslâmı kabûl edip, hidâyete kavuştu ve ismini "Hidâyet" olarak değiştirdi.
Mehmed Efendi, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda Amasya'da yaşamış olan evliyadandır. İlk tahsilinden sonra İstanbul'a gelerek zamânının âlimlerinden ilim tahsil etti. Kastamonu Medresesinde müderris olarak vazife alıp talebe okuttu. Bir müddet sonra Amasya'ya döndü ve orada vefât etti. Vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Amr bin Mürre el Cüheni (radıyallahü anh), Eshâb-ı kiramdandır. Resûl-i ekrem "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" hazretleri ile beraber birçok gazalara katıldı. Onun vefatından sonra Şam'a yerleşti. Hazret-i Muaviye'nin (radıyallahü anh) halifeliği sırasında Şam'da vefat etti...
Berra (radıyallahü anh) Eshab-ı kiramdandır. Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Bazı hadis-i şerifler ondan rivayet edilmiştir. Ondan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resulullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
Şam'ın fethinde, Müslümanların, tarihin şeref levhasına geçmesine sebep bir olay olmuştu. İslâmiyeti kendilerine ezeli düşman gören Batı için, ibretlik vesikalardan biri olan bu olay, şöyle meydana geldi:
Şam'ın fethinde, Hâlid bin Velid hazretleri, şehrin bir tarafından girdi. Kendisine karşı koyulduğu için, kılıç kullanarak şehirde ilerliyordu. Hedefi, o zaman için şehrin en büyük kilisesi olan şimdiki Câmi-i Emevi idi.