III. MUSTAFA HAN’IN POLONYA’YA YARDIMI

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 16 Eylül 2003

Üçüncü Mustafa Han, Üçüncü Osman Hanın vefâtıyla, 30 Ekim 1757’de hükümdâr oldu. Çalışkan ve azim sâhibiydi. Devlet işlerini iyi tâkip ederek, mâlî ve askerî sâhalarda ıslâhatlar yapmak istedi. Saltanatının ilk yılları sulh ve sükûn içinde geçti. İlk sadrâzamı Koca Râgıb Paşayı tahta çıkışından vefâtına kadar vazîfesinde tuttu. Avrupa devletleri arasında cereyân eden (1756-1763) “Yedi Yıl Harbleri”nde müttefiklerden her biri Osmanlı Devletinin kendi safına katılmasını teklif etti. Prusya veFransa ittifaklarına katılmaları hâlinde, siyâsî, askerî ve mâlî vaadlerde bulundular. Teklifleri dikkatle tâkip eden Mustafa Han ve devlet adamları, ittifak sâhiplerinin menfaatkâr ve plânlı hareketlerini yerinde teşhis edip, onları ustalıkla oyaladılar. Süratle ordunun, donanmanın techizine ve yenilenmesine, mâliyenin iyice düzeltilip, takviyesine başlanıldı. Huduttaki Hotin, Bender ve Özü kaleleri ihtiyaten takviye kuvvetlerle tahkim edildi. İstanbul’da bulunan Baron de Tott, Tophâneyi tanzim etmekle vazifelendirildi. Baron de Tott, Tophâneyi ıslah ederek yeni toplar döktürdü. İstanbul ve Çanakkale boğazlarının tahkim ve müdâfaası için boğaz içindeki kalelerin plânlarının tanzimiyle Hasköy’de yeni bir top dökümhânesi yapılması, orduda kullanılan kayık köprü sisteminin tâdili ve top arabalarının yeni tertip üzere düzenlenmesi gibi yenilikler yapıldı. Üçüncü Mustafa Han yapılan işleri bizzat kontrol eder ve görürdü.

Devamını oku...

YENİÇERİ ZORBALARI VE IV. MUSTAFA HAN

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 15 Eylül 2003

Amcası Sultan Selim Hanın ıslahat fikirlerine karşı çıkan bâzı devlet adamları yeniçerileri tahrik ettiler. Netîcede Kabakçı Mustafa’nın sevk ve idâresinde ayaklanan yamaklar Selim Hanı tahttan indirerek Şehzâde Mustafa’yı sultan îlân ettiler (29 Mayıs 1807).Devlet idâresini ele geçiren âsiler, Nizâm-ı cedîd kuvvetlerini dağıttılar. İsyânın teşvik çisi Köse Mûsâ Paşa, Sultan Selim taraftarlarını birer birer ortadan kaldırdı. İstanbul’daki isyan, Rus cephesindeki ordunun disiplinini de bozdu. Orduda bulunan Selim Han taraftarları Ruscuk âyânı Alemdâr Mustafa Paşanın yanına sığındılar. Bu hâdiseler üzerine Mustafa Han, Sadrâzam Hilmi Paşayı azlederek yerine Çelebi Mustafa Paşayı sadârete getirdi. Osmanlı ordusundaki bu karışıklıktan faydalanan Ruslar, Eflak ve Boğdan’da bâzı kaleleri ele geçirdiler. Ancak bu sırada Fransa İmparatoru Napoleon karşısında zor durumda kalmaları barış istemelerine sebep oldu. Rusya’nın Eflak, Boğdan ve diğer zaptettiği yerleri tahliye ederek çekilmesi şartıyla 20 Ağustos 1807’de mütâreke imzâlandı.

Devamını oku...

CÂMİDE NARGİLE

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 14 Eylül 2003

Süleymâniye Câmii, Mimar Sinan’ın kalfalık (Selîmiye ustalık) eseridir. Câmi ile bir külliye hâlinde olan bu eser Kanunî Sultan Süleyman Hân zamanında 1550’ de başlanarak 1556’da bitirildi.Avlusu ile birlikte dikdörtgen şeklindeki câminin harem kısmı, 68x63 m dir. 26,50 m kutrunda ve 53 m yükseklikte olan düz pandantifli kubbe, dört kalın kemer üzerinde oturmak ta ve kâidesinde yuvarlak kemerli 32 pencere bulunmaktadır. Câmi 138 pencereden ışık alır. Akustik ve havalandırma düzeni bir mîmârî şâheseridir. Mimar Sinan, Süleymâniye Câmii'ni yaptığı sırada birtakım kimseler; “Câmi içinde nargile fokurdatır durur” diye, kendisini Kanunî Sultan Süleyman Hân’a şikâyet ederler. Kanunî, âni bir baskın yapar. Hakîkaten Mimar Sinan'ı nargile fokurdatırken bulur. Fena hâlde canı sıkılır. Sert bir sesle “Bre bu ne hâldir?” diye çıkışır. Mimar Sinan gâyet soğukkanlı “Pâdişahım, bu nargileyi burada bulundurmamın sebebi, fokurtusu içindir. Dikkat ederseniz, Tömbekisi (tütünü) yoktur. Fokurduyan suyun sesi bana câmide okunacak Kur’ân-ı kerîm seslerinin her tarafa yayılmasını sağlamak için lüzumlu tedbirleri almama yardım etmektedir.” diye cevap verir. Mimar Sinan bu tedbiriyle, bugün ancak modern tiyatro binalarında görülebilen akustik tertibatı, yâni ses yankılanması ayarını, 16. asırda yapmış oluyordu.

Devamını oku...

ONUN GÖRMEDİĞİ YER

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 13 Eylül 2003

Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri, üstadı Üftade Hazretleri’nin hizmetinde talebe iken, birçok talebe arkadaşlarının arasında, üstadının yanında ayrı bir yeri vardı. Üftade Hazretleri, talebeleri arasında en çok onunla ilgilenir, bir çok iltifatlar eder ve onun yetişmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi. Üstadın o talebesi ile fazla meşgul olmasını diğer talebeler çekemezler ve çok kıskanırlardı.-Biz de talebeyiz o da talebe! Onun bizden ne farkı var? diye hayıflanıyorlardı. Talebelerin bu halini sezen Üftade Hazretleri, onları imtihan etmek istedi. Hepsini huzuruna çağırarak ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip:-Bunu gidip kimsenin görmediği yerde kesip geleceksiniz. Tek şartım, keserken hiç kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse, benim en çok takdirimi o talebem kazanmış olur, buyurdular.

Devamını oku...

BİZANS’IN KORKULU RÜYASI ORHAN GÂZİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 12 Eylül 2003

gâzilerin takdirini kazandı. 1298’de Bizanslıların tertiplediği Osman Gâzinin de dâvet edildiği sûikast plânlı düğüne katıldı. Tedbirli hareket eden Osman Bey, Yarhisar ve Bilecik’i fethederken Bilecik tekfurunun oğluna gelin gitmekte olan Yarhisar tekfurunun kızı Holofira’yı da esir aldı. Holofira İslâmiyeti kabul edip, Müslüman oldu. Nilüfer adını aldı. Orhan Bey, Nilüfer Hâtunla evlendi. BabasıOsman Gâzi, 1299 târihinde istiklâlini îlân edince, devleti idârî bölgelere ayırdı. Orhan Gâzi 1301’de Sultanönü bölgesinin beyliğine tâyin edildi. 1302’de Yenişehir ile İznik arasındaki Köprühisar’ın fethine gönderildi. Köprühisar’ı fethedip, Çavdarlı aşiretinin Osmanlı hudûduna tecâvüzlerinin önüne geçti. 1315’te Çavdar beyini esir alıp, Çavdarlı aşîretinin suçlularını cezâlandırdı. 1317’de Karatekin, Karacebeş, Tuzpazarı, Kapucuk ve Keresteci kalelerinin fetih harekâtına katıldı.

Devamını oku...

PİYÂLE PAŞA VE MALTA SEFERİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Perşembe, 11 Eylül 2003

Birçok deniz zaferleri kazanmış olan büyük denizci Piyâle Paşa, 1526 Mohaç Seferi dönüşünde saray hizmetine alınarak Enderunda yetiştirildi. Kapıcıbaşı ve Gelibolu Sancak beyliği vazîfelerinde bulunduktan sonra Bahriye Beylerbeyliğine yükseltilerek, kırk yaşların da Kaptân-ı deryâ oldu. Bu devirde donanma-yı hümâyûn ve Cezâyir donanması yılın on iki ayında Akdeniz’de seyredip, kuş uçurtmuyordu. Osmanlılar, Avrupa’da büyük devletler arasındaki dengenin bozulmaması için, Fransa Kralı İkinci Fransuva’nın annesinin yalvaran yardım taleplerini karşılamak üzere, Piyâle Paşa kumandasında büyük bir donanma gönderdi. PiyâlePaşa, 1555’te İstanbul’dan hareket etti. Turgut Reis’in de katıldığı donanma yardımda ve fetihlerde bulunarak, geri döndü. 1556-1557 deniz mevsiminde tekrar Akdeniz’e açılan Piyâle Paşa, bâzı limanları fethettikten sonra İstanbul’a döndü.1558 sefer mevsiminde Akdeniz’e açılan Piyâle Paşaya Turgut Reis’in de katılmasıyla donanma-yı hümâyun Balear Adalarının hemen hemen her yerini Osmanlı hâkimiyetine aldı. Her seferde olduğu gibi, bu seferde de İspanyol donanması, donanma-yı hümâyûnun karşısına çıkmaya cesâret edemedi.

Devamını oku...

HAMDOLSUN İSLAM ASKERİ MUZAFFER OLMUŞDUR

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 10 Eylül 2003

Sultan Birinci Mahmûd Hânın vezîr-i âzamı olan Yeğen Mehmed Paşa, çeşitli vazîfelerde bulunduktan sonra, 1737 senesinde Nemçe (Avusturya) seferini yapmakla görevlendirildi. Yeğen Mehmed Paşa, İstanbul'dan hareket etmeden önce, Aksaray civârında oturmakta olan kızının evini, evliyanin büyüklerinden Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerine tahsis edip, oraya dâvet etti. Mehmed Emîn Tokâdî de kabûl edip, orayı teşrif etti. Burada ikâmet ettiği sırada Yeğen Mehmed Paşa sık sık ziyâretine gidip, sohbetinde bulunurdu. Huzûruna girerken pâdişâhın huzûruna girer gibi edeb ve hürmet gösterirdi. Mehmed Emîn Efendi, ona latîfe yollu takılırdı. Fakat o dâimâ edeb ve hürmetle huzûrunda dururdu. Yeğen Mehmed Paşa, çıkacağı Avusturya seferi ile ilgili yaptığı hazırlıkları anlatıp duâ istedi. Mehmed Emîn Efendi de, gözyaşı dökerek zafere kavuşması için duâ etti.

Devamını oku...

ŞEFAAT BUYURULUP AFFOLUNDUNUZ

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 09 Eylül 2003

Hattat Muhammed Râsim Efendi anlatır; "Cennetmekân Üçüncü Ahmed Hânın vefâtından sonra, şöyle bir rüyâ gördüm. Geniş bir sahrada orduyu hümâyûn kurulmuştu. Bir tepe üzerinde de sultanlara mahsûs bir çadır, çadırın etrafında ise büyük bir kalabalık vardı. Kalabalıktan bir kişiye yaklaşıp; "Bu ordunun kumandanı kimdir?" diye sordum. O da; "Âhir zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselâmdır." dedi. Cehennem'e götürülecek bâzı kimseler bu büyük çadıra götürülüyor, buradan şefâat edilirse Cehennem'den kurtuluyordu. Yine Birisine; "Peygamber efendimiz nerede bulunuyor?" diye sorduğumda; "Tepedeki büyük çadırda" dedi. Hemen çadırın yanına koştum. Çadırın kapısına vardığımda, Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerini çadırın kapısında gördüm. Şefâat istiyenleri çadırın içine götürüp, getiriyordu. Çok şaşırdım. Biz bu zâtı anlayamamışız diye çok üzüldüm. O anda elleri bağlı birini çadırın kapısına doğru getirdiklerini gördüm. "Bu kimdir?" diye sorduğumda, Sultan Ahmed'dir dediler. Sonra çadıra yaklaşıp, Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerine teslim ettiler. O da önüne düşüp çadırın içine girdiler. İçeride Peygamber efendimiz kendisine iltifât buyurdu. Çadırdan çıktıklarında Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri; "Şefâat buyurulup affolundun, müjde olsun!" diye bağırdı. Dışarda sultanlara mahsus süslü bir at duruyordu. Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri, sultânı tâzim ve hürmetle çadırdan çıkarıp, bekleyen süslü ata bindirdi. Etraftakilerin tebrikleri arasında, süratle oradan uzaklaştı.

Devamını oku...

HEMEN TAYİN EDELİM

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 08 Eylül 2003

Seyyid Yahyâ Efendi şöyle anlatmıştır: "Sultan Bâyezîd Hân Câmi-i şerîfi avlusunda, oyma ustalarından Kefelizâde İbrâhim Halebî adında bir zâtın dükkanında, ilim-irfân sâhibi, kıymetli zâtlar toplanıp sohbet ederlerdi. Arasıra Mehmed Emîn Efendi de öğle namazından sonra o dükkanı teşrif eder, dostları ile çok kıymetli sohbeti olurdu. Bir gün yine böyle hoş bir sohbet sırasında medhedilen iyi vasıflı bir kâdı (hâkim) o dükkana geldi. Kâdıasker, bu kâdıya, bir meseleden dolayı dargın olduğu için, bir makâma tâyin edilmesi gerektiği hâlde ona; "Ben kâdıasker olduğum müddetçe, sana kadılık vazifesi vermem!" diyerek yemin ettiğini ağlayarak anlattı. Dükkanda bulunanlar bu hâdiseye çok üzüldü.

Devamını oku...

PRUT HARBİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 07 Eylül 2003

Rus çarlarından Birinci Petro(1682-1725), İsveç kralının Lehistan’da harp etmesinden faydalanarak, 1702 yılında ilk defâ Fin Körfezine çıkarak Petersburg (Leningrad) şehrinin bulun duğu kıyıyı, zaptetti. 1703’te bu kıyıda Deli Petro’nun adı ile Petersburg diye anılan şehir kurulmaya başlandı. Lehistan Seferini bitirdikten sonra, Rusya’ya harp îlân eden İsveç Kralı Demir baş lakaplı XII. Şarl (1697-1718), 1709’da Poltava Muhârebesinde yenilince, ric’at yolu kesil miş olduğundan maiyetiyle berâber Osmanlı topraklarına en yakın olan Bender Kalesine sığındı. XII. Şarl’ı tâkip eden Çar Petro’nun ordusu da Osmanlı sınırını geçerek tahrîbâtta bulundu.Gerek bu tecâvüze karşılık vermek, gerekse İsveç Kralının Bender Kalesinden İstanbul’a gönderdiği yardım dileyen mektupları ve Rusya’nın emellerine set çekmek için Sultan Ahmed Han, Rusya’ya sefer açtırdı. Vezîriâzam Baltacı Mehmed Paşa, sefere Serdâr-ı ekrem (Başkumandan) tâyin edildi. Yüz bin kişilik Osmanlı ordusu, 9 Nisan 1711’de sefere çıktı. Osmanlı donanması da üç yüz altmış gemiyle Karadeniz’e açılarak, Azak Denizindeki Rus donanmasını imhâ ve Azak Kalesini zaptetmek vazîfesiyle denizden sefere katıldı. Osmanlı ordusu, Prut adındaki Kıpçak boyunun adını taşıyan Prut Nehri kıyısında Rus ordusuyla karşılaştı. Çar Deli Petro kumandasındaki Rus ordusunun mevcudu altmış bin kadardı.

Devamını oku...