Dini Hikayeler • 08.07.2007
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor. Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin ümitsiz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye... Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz seviyeye ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir.
Dini Hikayeler • 08.07.2007
Vaktiyle, Şam çarşısında, bezzazlık yapan bir adam vardı. Müşterileri çoktu. Dükkanda işlerinin çokluğunu bahane ederek, namazlarını hep son vaktine bırakırdı. Dükkanın yakınındaki camide, vaktin çıkması az zaman kala namazlarını yetiştirirdi. Caminin imamı onu bu hususta devamlı ikaz ederdi, fakat o yine bildiğini yapardı.
Dini Hikayeler • 08.07.2007
Vaktiyle, yol üzerinde bulunan bir dergahın dervişleri, yoldan geçen herkesi misafir kabul ediyordu. Burada hiç konuşulmuyordu. Dervişler anlatmak istediklerini kalben ifade ediyorlardı. Bir gün dergahın kapısına bir yolcu geldi. Yolcu kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada, misafir geldiğini dervişler firaset yoluyla anlıyorlardı, o yüzden kapıda tokmak yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki derviş, kapıda duran yolcuya baktı. Bir selamlaşmadan sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yolcu, dergahta kalmak istiyordu. Derviş içeri girdi, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yolcuya uzattı. Bu, yeni bir misafiri kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yolcu dergahın bahçesine girdi, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. Derviş kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.
Dini Hikayeler • 08.07.2007
Şeyh Sa'di-i Şirazi, Bostan ve Gülistan kitabında şöyle bir hadise anlatır;
Bir Padişah, kölelerinden birinin, huzurunda iken yanlış bir işinden dolayı hemen kellesinin uçurulmasını emreder. Zavallı köle, ümitsizlik içinde, kendi dilince padişaha sövüp saymağa, uygunsuz sözler söylemeğe başlar. "Canından el çeken, gönlünde ne varsa döker" demişler ya. Padişah, vezirlerine esirin ne dediğini sorar. İyi kalpli vezirlerden birisi;
Dini Hikayeler • 08.07.2007
Bir tüccar sahrada bir yerden bir yere giderken, içinde 800 altın olan, altın torbası heybeden düşer kaybolur. Aramalara rağmen bulamaz. Şu özellikte torba kaybolmuştur, bulup getirene 100 altın hediye vereceğim diye ilan eder. Salih bir genç bu torbayı bulur. Özel dikilmiş torbayı hiç açmadan tüccara götürür verir ve 100 altın hediyesini bekler. Tüccar kendi elleriyle diktiği torbanın hiç açılmadığını görür, kendi elleriyle dikişleri çözer ve içindeki altınları saymaya başlar. Tam tamına 800 altın, yani kaybettiği gibi tam olduğunu görür. Ama bu arada 100 altın hediyeyi vermemek için fesatlık düşünür, gence der ki:
Dini Hikayeler • 08.07.2007
Mevlânâ Sadeddin Kaşgari hazretlerinin talebelerinden Şemsüddin Muhammed Ruci hazretleri anlatır:Pirimiz Mevlânâ Sadeddin Kaşgari Hazretlerinin halkalarında bir genç vardı ki, riyazet, hâl ve aşk ifadesinde en ileri derecedeydi. O da benim gibi bir güzele tutulmuştu. Böylece bâtınında biriktirdiği kıymeti bir lâhzada o tarafa devretmişti. Altından ve neceften hediyemsi bir şey alıp o güzelin geçeceği yola bırakmış ve onu geçenlerden birinin almaması için de bir kenara gizlenmişti. Fikrince sevgilisi oradan geçecek ve hediyeyi görüp alacaktı. Fakat kimden ve nasıl geldiğini bilemeyecekti. Ben vaziyeti öğrenince ona dedim ki :
Dini Hikayeler • 08.07.2007
Mesnevi'de şöyle bir hikaye anlatılır:Çölde yolculuk eden iki arkadaş, yolculuk esnasında bir sebepten tartışırlar, biri ötekine bir tokat aşk eder. Tokadı yiyenin canı çok yanar; ama tek kelime etmez ve kum üzerine şu sözleri yazar:
"BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BANA BİR TOKAT ATTI."
Dini Hikayeler • 08.07.2007
Ebû'l-Kasım Kuşeyri Hazretlerinden rivayet edilmiştir: Merhum Sultan Mahmud'un, Ulvi isminde bir adamı olup, O'nu bir iş için Bağdad'a gönderir. O kimse Bağdad'a gelince, önce Şeyh Şibli Hazretlerinin halifelerinden bir Şeyhin sohbetinde bulunmak ister. Semiz bir tavuk satın alır ve o zat ile beraber yeriz diye niyetlenir. Fakat tavuğu pişirdiği zaman, tamah ederek yalnızca yemek arzusu ile kendi odasına götürür ve şeyhin yanına gitmektense vazgeçer.
Dini Hikayeler • 08.07.2007
Şeyh Sadi-i Şirazi, Bostan ve Gülistan kitabında şöyle nakleder: Bir yere konmuş kervandan birisinin bir çocuğu kayboldu. Adamcağız geceleyin kafile içinde döndü, dolaştı. Her çadırdan sordu, her tarafa koştu. Nihayet gecenin karanlığı içinde, gözünün nurunu buldu. Çocuğu aldı, getirdi. Kervan halkı ile konuşmağa başladı.
- Çocuğu nasıl oldu da, buldun?
- Önüme kim çıktı ise, kime rastgeldimse çocuğum budur diye onu tetkike başladım. İşte bu surette buldum.
Ey aziz, işte bundan dolayıdır ki, velilere rastgelmek isteyen gönül sahipleri, herkesi veli kabul ederler. Bunlar bir gönül için birçok yükleri götürür. Bir gül için birçok diken acısını çekerler.
Dini Hikayeler • 08.07.2007
Hz. Şeyh Ebû Hafs Ömer'den rivayet edilmiştir: Bir yiğit daima: «Ya Kadimü'l-İhsân İhsânüke'l-Kadim» diye dua edermiş. Salih bir zat da O'na, neden daima bu dua ile meşgul olup, başka zikir ve dua etmediğinin sebebini sorar, Yiğit ise şöyle anlatır: