Yolumuzu Aydınlatanlar • 13.10.2006
İmâm Ali Rızâ, "Oniki İmam"ın sekizincisidir. İmam Musa Kazım'ın oğlu, Muhammed Cevad Taki'nin babasıdır. 770 (H. 153) senesi Rebiülahir ayının onbirinde Medine-i münevvere'de dünyaya geldi. 818 (H. 203) senesi ramazan ayının yirmibirinde İran'da Meşhed (Tus) şehrinde vefat etti. Namazını Halife Me'mûn kıldırdı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 14.10.2006
İbn-i Zemlikâni, Şafii mezhebi fıkıh alimlerindendir. 1292 (H.667) senesi Şevval ayının 8. Pazartesi günü Şam'da dünyaya geldi. Babası ve dedesi de âlim ve meşhûr idiler. Soylarının, Eshâb-ı kirâmdan Ebû Dücâne Semmâk bin Hareşe hazretlerine dayandığı, buna nisbetle Semmâki denildiği rivâyet edilmiştir...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 14.10.2006
İbn-i Zemlikâni, Şafii mezhebi fıkıh alimlerindendir. 1292 (H.667) senesi Şevval ayının 8. Pazartesi günü Şam'da dünyaya geldi. Babası ve dedesi de âlim ve meşhûr idiler. Soylarının, Eshâb-ı kirâmdan Ebû Dücâne Semmâk bin Hareşe hazretlerine dayandığı, buna nisbetle Semmâki denildiği rivâyet edilmiştir...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 15.10.2006
Seyyid Atâ hazretleri küçük yaşından itibâren ilim öğrenmeye başladı. Buhârâ medreselerinde zamânın âlimlerinden ilim tahsil etti. Akli ve nakli ilimlerde yükseldi.
Buhârâ medreselerinde okurken gönlüne bir ateş düşüp, ilim ve amelde ihlâs elde etmek ve imân-ı kâmil sâhibi olmak iştiyâkıyla üç arkadaşıyla berâber bir tasavvuf âlimine teslim olmaya karar verdiler. Taşkent yakınlarında bulunan Zengi Atâ'nın, kendilerine yol gösterebileceğini öğrendiler. Onun tedrisinde kısa zamanda yüksek derecelere vasıl oldular...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 16.10.2006
1793 yılında Gimri'de doğan İmam Gazi Muhammed, Medresede İslami ilimleri tahsil etti. Küralı Muhammed ve Şeyh Cemaleddin'den feyz aldı. Bütün halkın iştirakiyle başkaldırmanın başarısına inanan Gazi Muhammed, 1829'da 36 yaşındayken neşrettiği "İkamet'ül Burhan Ala İrtidadi Ürefa-i Dağıstan" adlı eseriyle büyük ilgi gördü. 1829 yılında "İmam" seçildi. Gazi Muhammed'in İmamlığı 1829-1832 yılları arasında 3 yıl sürdü. Daha sonra yerine İmam olarak Hamzat Bek, ondan sonra da Şeyh Şamil geçti...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 17.10.2006
Abdülehad hazretleri, Hindistan'da yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. 1520 (H.927) senesinde doğdu. Müceddid-i elf-i sâni İmâm-ı Rabbâni hazretleri, Abdülehad'ın yedi oğlundan dördüncüsüdür...
Abdülehad genç yaşta Hindistan'ın büyük âlimi Abdulkuddûs'un ilim meclisinde ve sohbetlerinde bulunup, tasavvufta mânevi dereceler kazandı.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 18.10.2006
Hâce Kutbüddin-i Bahtiyâr hazretleri, çok âbid bir zat idi. Bir ân Allahü teâlâdan gâfil olmazdı. Devamlı namaz kılardı. Her gece, Resûlullah efendimize üç bin salevât-ı şerife okurdu. Zamânın sultânı dâhil, birçok kimse, kendisine her türlü maddi imkânı sağlamak için sâdece bir işâretini bekledikleri hâlde, Hâce hazretleri fakirlik içinde yaşamayı tercih ederdi. Bir şey veren olursa, onunla iktifâ ederlerdi. Zor durumda kalınca, hanımı, komşuları olan bakkalın hanımından borç ister, bununla yiyecek bir şeyler alırdı.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 19.10.2006
Ümmü Mihcen, Asr-ı saadette yaşamış bir mübarek kadın sahabedir. Bir gün kendi kendine; "Mademki yüce Allah benim kalbimi imansızlıktan temizledi, ben de onun evini temiz tutayım" diyerek her gün mescidi temizlemeye karar verdi. Bunun için Peygamberimiz onu çok seviyordu...
Gün geldi, Ümmü Mihcen hastalandı. Günlerce ne Peygamber Efendimizin mescidini temizleyebildi ne de O'nun mübarek yüzünü görebildi. Onun için üzüntüsünden sürekli ağlıyordu.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 20.10.2006
Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Hazreti Ubâde, 34 (m. 655) yılında yetmişiki yaşlarında iken Remle'de hastalandı. Vefât edeceğini anlayınca dedi ki:
-Ne kadar akrabam, azatlı, hizmetli ve komşularım varsa; toplayıp getirin!
Hepsi gelince, onlara;
-Sanıyorum bugün; dünyadaki son günüm, âhiretteki ilk gecem olacaktır. Bazılarınızı, elimle veya dilimle incitmiş olabilirim. İşte şimdi bana, kısas yapın. Çünkü bu dünyada kısas yapmazsanız, yemin ederim ki öbür dünyada, hakkınızı benden alacaksınız, dedi.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 21.10.2006
Âmir bin Abdullah, ilimde yüksek dereceye ulaşmış, faziletler sâhibi, her sözü hikmetli, her hareketi âhireti hatırlatan bir mübârek zât idi. Gerek hadis âlimleri, gerek fıkıh âlimleri, gerekse zamânında berâber bulunduğu ve yaşadığı insanların her biri tarafından övülmüştür. Râvilerin durumunu en çok inceleyen hadis ilminin âlimleri dahi onun rivâyet ettiği hadis-i şeriflerin tamâmının hüccet, dinde ikinci sened olan sahih hadis derecesinde bulunduğunu beyân etmişlerdir. Fakat az hadis-i şerif rivâyet etmiştir.