Yolumuzu Aydınlatanlar • 23.09.2006
Sâlim Mevla Ebû Huzeyfe hazretleri, aslen Horasanlıdır. Asıl ismi bilinmemektedir. "Salim" ismi ona Arabistan'da verilmiştir. "Salim Mevla Ebû Huzeyfe=Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim" ismiyle meşhur olmuştur...
Sâlim Mevla Ebû Huzeyfe (radıyallahü anh), Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazalara katıldı. Hazreti Ebû Bekir zamanında "Yalancı Peygamber" Müseylemet-ül-Kezzâb'a karşı yapılan Yemâme Gazasında şehid düştü...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 24.09.2006
Ebü'l-Hasan-ı Harkâni hazretleri, uzun boylu, güzel yüzlü, geniş alınlı, iri gözlü ve kumral bir zat idi. Hazret-i Ömer'e benzerdi. Büyük İslâm âlimi Bâyezid-i Bistâmi'nin rûhâniyetinden istifâde ederek kemâle gelmiş, yükselmişti. Zamânının kutbu idi.
Ebü'l-Hasan-ı Harkâni hazretleri, on iki sene Harkân'dan Bistâm'a, hocasının kabrini ziyâret için gitti. Bu ziyârete giderken, yolda Kur'ân-ı kerimi hatmederdi. Her gittiğinde ziyâret ile ilgili vazifelerini yaptıktan sonra;
Yolumuzu Aydınlatanlar • 25.09.2006
Muhammed İbn-i Hafif hazretleri, hadis ilminde büyük âlimdi. Kendisinden birçok muhaddis, hadis-i şerif rivayet etmiştir. Çok ibadet ederdi. Çok zaman sabahtan akşama kadar bin rekat namaz kılardı... Bu mübarek zatın gıdâsı her gece sâdece yedi adet kuru üzümdü. Hizmetçisi yedi tane üzüm hazırlar ve onu yerdi. Bedenen "hafif", rûhen "yüksek" bir hâle sâhipti. Hizmetçisi bir gece sekiz üzüm verdi. Farkına varmadan bu sekiz kuru üzümü yedi. Kendinde önceki ibâdet zevkini bulamayınca, hizmetçisine sorup yedi yerine sekiz üzüm verdiğini öğrenince;
Yolumuzu Aydınlatanlar • 26.09.2006
Feridüddin-i Attâr hazretleri, 1119 (H.513) senesinde Nişâbûr'da doğdu. Babası attâr idi, yâni ilâç, esans, parfüm satardı. Feridüddin-i Attâr, zühd ve takvâ sâhibi olup haramlardan sakınıp ibâdetle uğraşırdı.
Feridüddin-i Attâr hazretleri, küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attârlık mesleğini öğreniyor, bir yandan da Kutbüddin Haydar isimli büyük bir zâtın sohbetlerine devâm ediyordu. Babasının vefâtı üzerine onun yerine geçip, attârlık mesleğini bir süre devâm ettirdi. Attârlıkla uğraşırken, bir taraftan da kıymetli dini kitapları, velilerin hayatlarını ve menkıbelerini okuyordu.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 27.09.2006
Molla Gürâni; heybetli, vakûr, sarsılmaz bir ilim haysiyetine ve ahlâkına sâhip bir zat idi. Fâtih Sultan Mehmed Han'ın yetişmesinde, büyük emeği geçmiştir. Fâtih, şehzâdeliğinden beri hocasını çok sever, saygı ve hürmette kusur etmezdi...
Bu mübarek zat, 1488 (H.893) senesinin bahar mevsiminde bir bahçe satın aldı. Kışa kadar o bahçede kaldı. Vezirler haftada bir bu bahçede ziyâretine gelirlerdi. Kış geldiğinde iyice hâlsizleşti...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 28.09.2006
İmâm-ı Züfer hazretleri, 728 (H.110) senesinde doğdu. 775 (H.158) senesinde henüz 48 yaşında iken Basra'da vefât etti. Aslen İsfehanlı olmasına rağmen Basra'da yaşayan Züfer bin Hüzeyl, orada ilim tahsil etti. Önce zamânının âlimlerinden hadis ilmini öğrendi. Sonra Kûfe'ye gidip İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretlerinin derslerine devâm etti. Ondan fıkıh ilmini tahsil ederek zamânının meşhûr fakihlerinden oldu. İmâm-ı A'zam; "Talebelerimin en mükemmelidir" buyurarak, onu medhetti. İctihâd derecesine yükselip İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretlerinin koyduğu usûl ve kâidelere göre ictihâdda bulundu. Hanefi mezhebinde fukahânın ikinci tabakasından yâni mezhepte müctehidlerden oldu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 29.09.2006
Abdullah Dağıstani'nin doğduğu günlerde Dağıstan, Rus işgal ordularının korkunç zulümleri altındaydı. Köyün manevi lideri olan dayısı ve ünlü bir hekim olan babası, Türkiye'ye hicret etmeği düşünmeğe başlamışlardı. Bu hicretin manevi açıdan o zaman uygun olup olmadığı konusunda Abdullah'ın fikrini sormuşlar, o da "Türkiye'ye göçelim" diye fikrini beyan etmişti. Hemen yola koyuldular ve Ruslar, Türkiye tarafına geçinceye kadar, hiçbirini fark edemediler, sağ salim Türkiye'ye ulaştılar. Daha sonra Şam'a yerleşen Abdullah Dağıstani orada vefat etmiştir.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 30.09.2006
Beyzâde Efendi tahsil çağına geldiğinde, ilk olarak "Şeyh'ül-ulemâ" diye tanınan Hacı Ali Efendi'den ders almaya başladı. Daha sonra Dağıstanlı Hâfız Mehmed Efendinin derslerine devâm etti. Genç yaşına rağmen tahsil döneminde zekâ ve dirâyetiyle kendini herkese sevdirip, durup dinlenmeden çalışarak yüksek derecelere kavuştu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 01.10.2006
Buhârâ'dan gelip Erzurum'a yerleşen Seyyid Ahmed Merâmi hazretleri, hoşsohbet bir zat idi. Herkes tarafından çok sevilip, sayıldı. İlmi ve şöhreti kısa zamanda bütün çevreye yayıldı... İşte tam o günlerde, yana yana kendisine rehberlik edecek birini arayan İmâm Efendi (Hafız Osman Bedreddin), o zâtın ismini ve medhini duyunca, huzûruna kavuşmak için derhâl yola çıktı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 02.10.2006
Asil ve âlim bir âileye mensûb olan Ali Gâlib Vasfi Efendi, zamânının usûlüne göre birçok hocalardan ilim tahsil etti. Akli ve nakli ilimlerde yüksek dereceye ulaştı. Ayrıca, babasından tasavvuf dersleri alıp yetişti. Okuduğu hocalardan icâzet, diploma ve babasından hilâfet alan Ali Gâlib Vasfi Efendi, Nâzilli'de uzun seneler İslâm dininin emir ve yasaklarını insanlara anlattı. Onların dünyâda ve âhirette saâdete kavuşmaları için gayret etti.