Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.487.726
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Kanuni Sultan Süleyman devri, Osmanlı devletinin her yönden zirveye ulaştığı devirdir. Askeri, idari, adli, siyasi, alanlarda dünyanın tartışmasız lideri idi. Osmanlı edebiyatının en büyük ustaları bu devirde yetişti. Mimar Sinan gibi, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük mimarı da Kanuni devrinin eseridir. Sınırları içinde yaşayan müslüman-gayri müslim halk, devlete son derece güveniyordu. Fakat her kemalin bir zevali olduğu için Osmanlı devleti bu dönemden sonra gerilemeğe başladı ve bu da devletin yıkılışına kadar 350 yıl sürdü. İşte bu parlak devrin sonlarına doğru, yaşlı bir kadının evine geceleyin hırsızlar girdi ve bütün eşyalarını götürdüler. Kadıncağız da saraya giderek durumu padişaha anlatmak istedi. Divan toplantısı bitince, dışarı çıkan padişahın huzuruna gelen kadın, başına gelenleri anlattı. Kanuni, onu dinledikten sonra:-Nasıl olup da bu kadar derin uyudun, hırsızların eve girdiklerini farkedemedin? Deyince, kadın, şu çok ibretli cevabı verdi:-Padişahım, biz sizi uyanık biliyorduk da onun için bu kadar derin uyuduk.
Eski Ramazan iftarlarının bize mahsus güzel âdetlerinden biri de "diş kirası"dır. Misafirler, hane sahibine veda ederken bir miktar para veya hediye verilerek uğurlanırlar. Diş kirası denilen bu hediyenin zarif gerekçesi, ağzınızı iftar sahibinin damak zevkine kiralamış olmanızdır. Tabii işin doğrusu, Ramazan ayının cömertlik ve hayır duygularını şahlandırması dır.Sultan Abdülaziz'in sadrazamlarından Yusuf Kamil Paşa, cömertliği ile ünlüydü. 1868 yılı Ramazan ayının 8. gününe rastlayan 3 Ocak günü, bugün Edebiyat ve Fen fakültelerinin bulunduğu yerdeki konağında verdiği iftar yemeğine, Sultan Abdülaziz teşrif ettiler. Sadece kuş sütünün eksik olduğu ziyafetten sonra, diş kirası olarak, altın bir tepsiye tepeleme yığılmış kağıt tomarları padişaha takdim olundu. Bunlar, Kamil Paşanın sahip olduğu bütün mam ve emlakin senet ve tapularıydı. Ancak bu diş kirası tekliften öteye geçmedi. Çünkü Sultan Abdülaziz, "Bunlar makbulüm oldu. Yine size veriyorum. Her hali niz ve ef'âl ü akvaliniz mahzuziyetimi mucib olmaktadır" sözleriyle tepsiyi ve içindekileri iade etti.
Anadolu evliyasındandır. Dağıstan'da dünyaya geldiği için Dağıstâni olarak anılmıştır. Dağıstan bölgesi, 1800'lerden itibaren Rus işgaline uğradığı için ailesi Anadolu'ya göç ederek Harput'a yerleşti. Burada küçük yaştan itibaren medresede tahsil gördü ve kıymetli din alimlerinden ders aldı.
Dağıstanlı Hâfız Efendi ölüm döşeğinde iken, vefâtından sonra kürsünün Beyzâde Efendiye verilmesi konusunda medresenin kurucularından Çötelizâdelerden Sırma Hâtuna şöyle vasiyette bulundu:
İbrâhim Desûki hazretleri büyük bir velidir. Onun evliyalık halleri daha doğduğunda görülmüştür. Doğumundan bir gün sonra Ramazan ayı başlamıştı. Fakat tereddüd içindeydiler. Annesi, evliyanın büyüklerinden Ebü'l-Feth Vâsıti hazretlerinin kızı idi. Çocuğuna baktı, süt emmediğini görünce Ramazan ayının başladığını anladılar.
İbrâhim Desûki eğitimine Desûk'ta başladı; Kur'an-ı kerimi ezberledi. Şafii fıkhında derin bir âlim oldu. Bu mübarek zat, Kahire'de pek çok talebe yetiştirdi. Zamanın en büyük velilerinden oldu. Kerametleri dillerde dolaşırdı. Gavs-ül Azam ismi verilen evliyalığın en yüksek makamına kavuştu.
Muhammed bin Süfyân Huvâri hazretleri Kırâat, hadis ve Mâliki mezhebi fıkıh âlimidir. Tunus'ta Kayrevan'da doğdu. Hac dönüşü Medine-i münevverede 415 (m. 1024) yılında vefât etti. Naklettiği hadisi-i şeriflerden bazıları:
Fakir bir genç, padişahın kızına aşık olmuş. Bu ümitsiz sevdasını gidip o beldenin meşhur dervişine anlatarak yardım dilemiş. Derviş: "Evlâdım, şehrin girişinde tam yol ağzında otur, kim ne derse desin sadece 'Allah' diye cevap ver." demiş. Fakir genç, denileni yapmış. Günlerce, aylarca şehrin girişinde başka hiçbir kelime konuşmadan "Allah" demiş. Derviş, yiyeceğini, içeceğini her gün getiriyormuş. Zamanla "Allah" diyen genç halk arasında meşhur olmaya başlamış. Nihayet bir gün padişah da genci merak etmiş. Dervişten, genç hakkında bilgi istemiş. Derviş, gencin devrin büyüklerinden olduğunu söylemiş. Padişah, kalkıp genci ziyarete gitmiş. "Kimsin? Derdin ne? Ne istersin?" demiş ise de, genç, padişaha karşı da "Allah" demekten vazgeçmemiş. Başka tek kelime konuşmamış. Derviş akşam gencin yanına gelmiş. "Padişah sana "Kızımı vereyim" diyene kadar, sen ondan sakın ola ki bir istekte bulunma!" diye tembihte bulunmuş. Nihayet bir gün padişah gelip: "Ne istiyorsun, istiyorsan seni kızımla evlendireyim." deyince, genç, dervişin şaşkın bakışları altında "Yok" demiş. Artık onu da istemiyorum. Ben başka birisinin hatırı için Allah dedim, Allah devrin padişahını ayağıma getirip, benim gibi miskin bir gence kendi kızını teklif ettirdi. Eğer Onun hatırı için Allah deseydim kim bilir ne olurdu? Ben bundan böyle Ondan başkasını anmıyor, ondan başkasını istemiyorum.