Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.485.754
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Osmanlı Kerim Devleti'nin, kurmuş olduğu medeniyetini, tekke-medrese-kışla sacayağı üzerine sağlam bir şekilde oturtup, doğruluk ve adalet üzerine cihana ışık saçtığı günlerde, Hollanda Ticaret Odası'nda bir karar alınırken oyların eşit çıkması halinde, oda reisinin : "Içinizde Türklerle alış veriş eden var mı?" diye sorduğunu ve birinden "evet" cevabını alınca da onun oyunu, imtiyazlı olarak iki oy olarak kabul edip karara varır.Türklerle alışverişte bulunan kişiye bu alış veriş Avrupa'da ayrı bir itabar ve güven kazandırmaktadır. Bundan dolayı da gittiği yerde imtiyazlı konuma gelmektedir. Çünkü Osmanlı'da ticaretin her alanında dürüstlük ve ahlak en önemli değerdi.Yabancı bir kumaş tacirinin Osmanlı ülkesine gelerek bir kumaş imalathanesinin mallarını beğenip hepsini almak istedikten sonra, mal sahibinin kumaş toplarını denklerken bir top kumaşı ayırdığını görüp bu hareketinin sebebini sorması üzerine, Osmanlı esnafı " Onu sana veremem, kusurludur" cevabını verir.
Osmanlılarda İslam ahlâkı hakimdi. Umumi kaideler dahil, herkes, İslam ahlâkına ve örfe uymak zorundaydı. Vatanseverlik, vakar, büyüğe hürmet, küçüğe şefkat, vefa ve sadakat, hayırseverlik, cömertlik, merhamet ve hoşgörü, namus, temizlik, hayvan ve bitki sevgisi, his, kıymet ve idealleri başlığı altında toplanabilen ahlâk ölçülerine titizlikle riayet edilirdi. Güzel ahlâk ve bu değer ölçüleri sayesinde, Türk toprakları emniyet ve huzur içindeydi ve kardeşlik havası hakimdi. II. Abdülhamid Han zamanında Osmanlı ülkesinde bulunan Edmondo da Amicis, Constantinopoli adlı eserinde:"Paşasından sokak satıcısına kadar istisnasız her Türkte vakar, ağırbaşlılık ve asillik ihtişamı vardır. Hepsi, derece farkları olmasına rağmen, aynı terbiyeyle yetişmişlerdir. Kıyafetleri farklı olmasa, İstanbul'da bir başka tabakanın olduğu belli değildir... İstanbul'un Türk halkı, Avrupa'nın en nazik ve kibar cemaatidir. En ıssız sokaklarda bile, bir yabancı için küçük bir hakarete uğrama tehlikesi yoktur. Namaz kılınırken bile bir Hristiyan camiye girip, Müslüman ibadetini seyredebilir. Size bakmazlar bile, küstahça bir bakış değil, sizinle ilgilenen mütecessis bir nazar dahi göremezsiniz. Kahkaha ve kadın sesi duyamazsınız. Fuhuşla ilgili en küçük bir olaya şahit olmak imkân dışıdır. Sokaklarda bir yerde birikmek, yolu tıkamak, yüksek sesle konuşmak, çarşıda bir dükkânı lüzumundan fazla işgal etmek, ayıp sayılır..." demektedir.
Abdullah-ı Şüttâri hazretleri, Hindistan evliyâsından olup, Şihâbüddin Sühreverdi'nin torunlarındandır. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. İlim tahsiline başladıktan sonra Hemedâniyye tarikatını Ali Hemedâni'den, Kâdiriyye tarikatini ise Şeyh Abdülvehhâb'dan öğrendi. Daha sonra Tayfûriyye tarikati şeyhlerinden Muhammed Ârif'in sohbetlerine devâm ederek, talebesi oldu.
Şerif İzzeddin Hüseyni hazretleri kırâat, târih ve Şafii mezhebi fıkıh âlimidir. 818 (m. 1415)'de Şam'da doğdu. 874 (m. 1469)'de Kudüs'te vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Ahmed ibn-i Zago hazretleri Cezayir'deki Tlemsân'da yetişen fıkıh âlimlerindendir. 786 (m. 1384)'de doğdu. 845 (m. 1441)'de vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Vaktiyle, Şam çarşısında, bezzazlık yapan bir adam vardı. Müşterileri çoktu. Dükkanda işlerinin çokluğunu bahane ederek, namazlarını hep son vaktine bırakırdı. Dükkanın yakınındaki camide, vaktin çıkması az zaman kala namazlarını yetiştirirdi. Caminin imamı onu bu hususta devamlı ikaz ederdi, fakat o yine bildiğini yapardı.